Yazı boyut :

EBU'L HASAN HARAKÂNÎ HAZRETLERİNİN MENAKIB-I ŞERİFİDİR
HAZRETEL ÜSTAZ, ÎSÂR ANLAMI HAKKINDA BUYURDULAR

Cenab-ı Ebu'l Hasan Harakânî Hazretleri, annelerinin karnında yedi aylık iken, Cenab-ı Resûlullah Hazretleri, Hızır Aleyhisselâm’ı da çağırıp, “Şimdi, o Zat-ı Muhammediyem’den (kendimden) olan, Ebu'l Hasan'ı ziyarete gideceğiz” buyurarak, beraberce hanesine giderek, kapıyı çaldılar.

Ebu-l Hasan'ın annesi, içeriden, “Kimdir o?” deyince, Hızır Aleyhisselâm, “Hadimü’l Ümmet yani ümmetin hizmetkârı” diyerek, selam verdi.

Bunun üzerine anneleri, “Aleyküm-üs Selâm, Ya Hızır” diyerek, redd-i selam verdi.

Anneleri, Hızır’ın Hızır olduğunu keşfetmişti ama Resûlullah’ın yanında olduğunu fark edememişti. Karnındaki mahdumu yani oğlu Ebu'l Hasan, hemen annesine, “Validem, siz redd-i selamı sadece Hızır Aleyhisselâm’a verdiniz. Eğer, yanında olan Resûlullah’ı da keşfedip, O’na da redd-i selam verseydiniz, o selam bereketine, hürmetine, Evliyâ’ların en yüksek derecesinde olanlara bağışlanacak olan şefaatlerine nail olacak, ulaşacaktınız” demesiyle, anneleri yakazata gelerek yani uyanarak, “Ve Aleyküm-üs Selâm, Ya Rahmeten li'l-Âlemîn” diyerek, sürûr yani sevinç ile kapıyı açtı.

Kapıyı açınca kimseleri göremedi, içeriye döndüğü an, her ikisini de odada gördü. Efendimiz Aleyhisselâm’a yapmış oldukları redd-i selamın bereketiyle, çok yüksek dereceler kendisine bağışlandı.

Efendimiz Aleyhisselâm, anne karnında bulunan Ebu-l Hasan’a, “Ya Veledi, Seni öyle yüksek ve şerefli bir dereceye ulaştırıp, bağladık ki, bütün arş, kürs, gökler, yeryüzü, insan, cin ve meleklerin tamamının irşadı için görevlendirdik. Hepsinin, görünen ve görünmeyen, manevi ve maddi erzaklarından yani tüm rızıklarından Sen sorumlusun” buyurdu.

Ebu-l Hasan Harakânî Hazretleri, irşad yani Hak Yolu gösterdiği zamanlarda, vermiş oldukları bir vaazda, Ramazan Fitresinin büyüklüğünden bahsedince, müridlerinden, Abdülhakîm Harakânî hayrete düşerek, hemen evine gitti ve eşine, “Ah ah, Hazreti Şeyhimiz, fitrenin büyüklüğünden bahsettiler.

Bizim elimizde, fitre verecek bir şeyimiz yok mudur?” diye sordu. Eşi de ağlayarak, “Siz de biliyorsunuz, günlerdir sadece su ile iftar açıyoruz” deyince, Abdülhakîm hüzün içince ağlayarak, dışarıya çıktı. Yolda giderken, İzzuddîn isminde bir tüccara rastladı.

İzzuddîn, “Ya Abdülhakîm, nedir bu hal nedir bu ümitsizlik?” diye sordu. İzzuddîn, müridandan olmasa da müridanı seven ve dost olan bir kimseydi.

Abdülhakîm, “Sorma, Şeyhimiz fitrenin büyüklüğü, azametinden anlattılar. Bizde ise verecek hiçbir şey yok. Ne kadar aşağı bir adammışım ki bu şereften mahrum kaldım” diyerek, ağlamaya başladı.

İzzuddîn, çantasında bulunan beş yüz liranın tamamını, çanta ile birlikte, kendisine verdi. “Bunu size tasadduk ettim, ihtiyacınızı görün” dedi. Abdülhakîm hemen evine gitti ve eşi ile oldukça sevindiler.

O sırada, evlerinin kapısı çalındı. “Kimdir o?” dediklerinde, “Kureyşlilerden, Evlad-ı Hüseyin, Ali bin Musa er-Rızâ’yım. Çok ihtiyacım var, lütfen bir şeyler veriniz” dedi.

Abdülhakîm eşine, “Şu paranın yarısını bu kimseye verelim, diğer yarısıyla da ihtiyaçlarımızı karşılarız” dedi ve teklif etti.

Eşi, “Ah ah, ne çare ki, Cenab-ı Hak sizi bizim başımıza amir olarak verdi. Esteizubillah, ‘Erricâlu kavvâmûne ‘alâ annisâ-i, Erkekler kadınlar üzerinde yönetici ve koruyucudur’ Ayet-i Kerimesi ile sizi bizden üstün kıldı. Bu sebeple, sana bir şey söyleyemem. Eğer başkası böyle bir şey teklif etmiş olsaydı, çok ağır söz söylerdim. Nasıl böyle bir şey söylemeye cesaret edersin? O kimdir anlamadın mı? Evlad-ı Resûl’üm diyor. Nasıl Evlad-ı Resûlullah ile kendini bir tutarsın? Yarısını verip, hangi yüzle Resûlullah’ın huzuruna gideriz?” diyerek, tamamını vermeleri gerektiği konusunda, kocasını ikaz etti ve paranın hepsini, çanta ile verdiler.

Sonrasında mutlu bir şekilde, “Elhamdülillah, çok ihtiyacımız olsa da elimize geçen dünyalığı, böyle bir kimseye vermek kısmet oldu. Acaba, Resûlullah katında kabul olmuş mudur? Büyüklüğü ne olur acaba?” diyerek, sevinç içinde yerlerde yuvarlandılar.

Seyyid Rıza, onlardan aldığı çanta ile giderken, yolda İzzuddîn’e rastladı. İzzuddîn baktı ki, çanta kendisinin hediye ettiği çantadır,

“Ya Seyyidi, bu çantayı sana kim verdi?” diye sordu.

Abdülhakîm cevabını alınca, şaşırdı, evlerine gidip, bunun sebebini soracaktı, eve varınca baktı ki neşe içindeler, “Yahu, nedir bu haliniz? Üç gündür açsınız, ihtiyaçlarınızı karşılayın diye size verdiklerimi, tasadduk etmişsiniz” deyince, Abdülhakîm ve eşi, başlarından geçenleri anlattılar.

İzzuddîn, hayran olarak evden ayrıldı. Yolda giderken, tanıdığı iki tüccara rastladı. Onlara, “Şimdi bana çokça para lazım. Üstünüzde ne kadar varsa verin. Mağazaya dönünce, size geri veririm” dedi.

Bu tüccarlar, çok büyük tüccarlardı. Çanta dolusu para alıp, geri döndü ve Abdülhakîm’e vererek, “Bu çantayı da size tasadduk ettim” dedi.

Abdülhakîm ve eşi, bütün ihtiyaçlarını karşıladılar. Cenab-ı Hak Teâlâ Hazretleri, bire on verdi. İşte, bu halleri yaşamayan, Şeyh’inin anlattığı sohbet sayesinde, îsârı böyle anlayarak, yaşayamayan mürid, bu dereceye varmadıkça Şeyh’inin büyüklüğünü bilemez. Mürşidi, mürşitliğini kendisine gösteremez.

Ebu'l Hasan Harakânî Hazretleri, “Ne kadar kemâlât sahibi (olgunluğa ulaşmış) Evliyâ olsa da böyle imtihan yaşanmadan olmaz” buyurmuşlardır.

Mürşid, mürşitliğini (böyle sohbet ile) öğreterek gösterdiğinde, bütün arş, kürs ve taht-es serâ yani toprağın altı, müridanı tarafından keşif olundu ve bütün yaratılmış olanların,  Ebu'l Hasan Harakânî Hazretleri’nin taht-ı tasarrufunda yani idaresinde olduğunu gördüler. Ebu'l Hasan Harakânî Hazretleri, “Evlatlarım, bende ki bu kemâlâtı, çok mu görüyorsunuz? Bu gördükleriniz, Cenab-ı Hakk’ın, benim zamanıma uygun görerek bağışladıklarıdır.

Ancak, gelecekte, 1352 senesinde öyle Ricalullah gelecektir ki, Onlar, fetret ve zulmet yani karanlık ve zayıflık zamanına rastlayacaklarından, Onların Makam-ı Kutsiyetleri, dereceleri ve Ümmet-i Muhammed için yapacakları hizmetler, benim hizmetimden, milyon defa fazla olacaktır. Cenab-ı Hak, Onların zamanındaki kemâlâtı, bize nasip etmedi” buyurdular.

Ebu'l Hasan Harakânî Hazretleri, Bâyezid-i Bistâmî Hazretleri’nin halifesidir. Cenab-ı Hak Teâlâ, bizlere de böyle îsâr mutlulukları bağışlasın. Âmin.

(Îsâr- Muhtaç olduğu halde başkasını verme, bağışlama)

Zatların diğer menkıblerini okumak için lütfen ismine tıklayınız.
Hz. Muhammed S.A.V. Ebu'l Hasan Harakâni K.S. Ebü'l-Abbâs - HIZIR A.S.
Anahtar Kelimeler
îsâr isar ramazan ramazan ayı ramazan fitresi fitre