Yazı boyut :

MİRAC-I ŞERİF VE SIDDIK-I EKBER HAZRETLERİ'NİN ÜSTÜN ÖZELLİKLERİ HAKKINDA BUYRULAN MENAKIBI ŞERİF

Mısır memleketi, Frenkler (Haçlılar) tarafından istila edildiği zaman Frenkler, bu memlekette bulunan bütün ilim adamları ile hadis ve Kur’an alimlerini toplayıp hapse attılar. 

Bu ilim adamları ve alimler, Cami-ül Ezher’in (Mısır’da ki en büyük üniversitedir) hocalarından idi. 

Frenkler’in, bu alimlere böyle zulüm etmelerinin sebebi ise, Mısır memleketinde kendi siyaset ve kanunlarını uyguladıklarında bu alimler karşı çıkamasınlar diye düşündükleri içindi. Hatta o dönemde hapsedilen ilim adamlarının sayısı 6 bine ulaşmıştı ve 40 günden sonra da idam edilmelerine karar verilmişti. O alimlerin idam edileceği 40.  gün, Receb-i Şerif’in 27 inci gününe denk geliyordu. Bu olaydan sonra, Mısır memleketinde artık değerli bir alim kalmayacaktı. Mısır memleketinin büyükleri ve ileri gelenleri toplandılar, o alimler idam edilirse, artık memlekette hayır kalmayacağı üzerinde hemfikir oldular. Mısır işgal kumandanına heyet gönderip, bu alimleri kurtarmak için bir çare aramaya başladılar. İşgal kumandanı, Nafil İbnü Rakus adında bir kimseydi. Şehrin ileri gelenlerinden bir heyet, kumandan Nafil’in yanına gittiler ve rica edip, merhamet dilediler, “Siz, bu kadar alimlerimizi tutsak ediyorsunuz ve idam etmek istiyorsunuz. Bunları kurtarıp, serbest bırakılmaları için fidye olarak ne kadar para istersiniz. Siz, bu memlekette kendiniz için bir menfaat ve fayda elde etmek istiyorsanız, bunları serbest bırakmanız gerekir” dediler. 

Nafil İbnü Rakus, bunların rica ve talebini kabul etmekle beraber, karşılığında toplanması mümkün olmayan bir miktarda para talep etti. Kendi fikrince, Mısır memleketi, o miktarda parayı, belki yüz sene süresince bulamayacaktı. Talep edilen miktarın yarısını bile bulamayacaklarına inanıyordu. 

Fakat Heyet, Frenkler 'n teklifini kabul etti. Mısır’ın tüm şehirlerine ve Sudan’a ve diğer memleketlere durumu anlatan ve yapılması gerekenleri bildiren mektuplar yolladılar, mektupta şöyle yazıyordu,

“Ey İslam Ehli, Peygamberlerin varisi olan takva alimlerine hizmet ve yardım etmek isteyen kimseler, bu uğurda mallarından bir miktar sarf etsin”.

Bu hapsedilen alimlerin içinde kıymetli kişiler olduğunu haber verdiler. Birkaç günden sonra, her taraftan yardım ve bağışlar gelmeye başladı. Bedevilerden bir kişi, bu uğurda 80 bin kovan, 1600 deve, 150 at verdi. Ramle isminde bir yerden, bir zat 25 bin koyun gönderdi. Mısır ve Sudan memleketinde bulunan bütün zengin ve salih kimseler, bu alimler cemaatini kurtarmak için çok fedakarlık gösterdiler. 

Kırk gün tamamlanmadan, talep edilen parayı tamamladıkları gibi bu hususta bağış olarak gelen malların yarısı bile o istenen miktarı ödemeye yeterli oldu. 

Mısır’lı heyet, artan o malı da Frenkler'e verdiler. O gece, bu durum için yardımda bulunanların büyük çoğunluğuna, Resul-i Ekrem Aleyhisselam Hazretleri, rüyada göründüler. 

Efendimiz Aleyhisselam, bunlara hitaben buyurdu ki,
“Benim ihtiyacımı karşılamak ve Cenab-ı Hak Teala Hazretleri’nin rızasını kazanmak için, Sıddık-ı Ekber’in bana bıraktığı mülkünün tamamına karşılık olarak Cenab-ı Hakk’ın kendisine vermiş olduğu ödül ve sevaplara, sizde eriştiniz. Ben kıyamet gününde size şahit olurum, siz yukarıya bakınız” dedi. Yukarıya baktıklarında melaikeleri gördüler ve şahitlik ettiklerini işittiler. 

İstenen para verilip serbest bırakılan alimler cemaati de, Efendimiz Aleyhisselam’ı gördüler ve onlara buyurdu ki,
“27.  gece ve gününde sizin için bir olay olacaktır, onu hasretle bekleyiniz”.

Bahsedilen gece gelince, tekrar Resul-i Ekrem Aleyhisselam’ı gördüler. 

Bu alimlerim tamamına emir buyurdu ki,
“Siz, Miraç gecesinde, Sıddık-ı Ekber’in, Mirac'ımı nasıl tasdik ettiğini ve Sahabe-i Kiram ile diğer halka karşı nasıl deliller sunarak Mirac'ımı ispat ettiğini anlatırsınız”.

Resul-i Ekrem Aleyhisselam Hazretleri’nin emr-i şeriflerine uyarak, o sene Cuma gününe denk gelen Mirac-ı Şerif gününde, 1900 farklı cami-i şerifte, Miracı Şerif’in faziletleri ve kıymetleri hakkında, hem de Ebu Bekir Sıddık Hazretleri’nin, Mirac-ı Şerif hakkındaki düşüncelerini bildirerek, halka vaaz verdiler. 

Resul-i Ekrem Aleyhisselam buyurdu ki,
“6 bin alimi kurtarmak için fidye olarak bağış ve yardım yapanlar, Ebu Bekir Sıddık Hazretleri’nin arkadaşlarıdır ve onunla beraber Cennet'e dahil olurlar”.

Vaiz’in ve alimlerin anlattıklarını dinleyenler, tekrar tekrar nasip olup rüyada 11 kere Resulullah’ı gördüler. Efendimiz Aleyhisselam rüyada, bu alimlerin her birine, idrak ve anlama kuvvetleri derecesinde, Mirac'ın faziletlerini ve Sıddık-ı Ekber’in, o Miraç gecesinde ne gibi bir hal, tavır ve davranışta bulunduğunu bildirdi. 

Bizde şimdi o alimler cemaatinin, halka anlattıkları bu halin ve Sıddık-ı Ekber Hazretleri’nin Miraç için söylediklerinin tamamını zikir ediyoruz. 

Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam, Mirac-ı Şerif’e davet edildiği gecenin, sabah yahut duha (kuşluk) vaktinde Mekke sokaklarında dolaşıp bir çığırtkan bulup dedi ki,
“Ey çığırtkan sen bağır ve halka duyur ki, ‘Ey Mekke Ehli, Muhammed dün akşam, Hak tarafından davet edilmiş, Cenab-ı Allah’ın Huzuru’na durmuş, Kudüs’e gitmiş, Sidret'ül Münteha’ya (6. gökte bir makam) gitmişti. Sonra Kab-ı Kavseyn (Cenab-ı Hakk'a en yakın yer) makamına varmış’ diye söyle”.

Çığırtkan bu şekilde bağırınca, Kureyş’in ileri gelenleri telaşa düştüler ve yüreklerine bir endişe doldu. Artık başlarına ve ayaklarına ateş düşmüş gibi oldular. Ebu Cehil bu tellalın sözünü işitince dedi ki,
“Nübüvvet ve Risalet sahibiyim diyen Muhammed'in, artık mecnun olduğunu, aklını yitirdiğini anladım” .

Resul-i Ekrem Aleyhisselam Hazretleri'nin, düşmanlara karşı olan durumu ve kuvveti bir derece fazlalaşmış idi. Çünkü Hamza Radıyallahu anh ve Ömer-ül Faruk Radıyallahu anh'da bunlarla beraber ve benzer şekilde düşünüyor idiler. Çığırtkan'ın sözlerini işiten Ashab-ı Kiram bile, birden bire ne diyeceklerini, bu haber karşısında nasıl davranacaklarını bilemedir. Ne tasdik edip kabul ettiler ve ne de inkar ettiler. 

Sözün kısası tereddüt ettiler, kararsız kaldılar,
“Nasıl olabilir, bir gece içinde ve hatta bir saat içinde, bu kadar alemleri gezmek mümkün olur mu?” diye düşünüyorlardı. 

Mekke’nin şairleri ve Kureyş’in ileri gelenleri ise, o zamana kadar hiçbir Resul ya da Nebi'ye nasib olmayan bir mesele olduğundan asla kabul etmediler. 

Efendimiz Aleyhisselam Hazretleri, bu Mirac-ı Şerif’in hakikatini söylemek için Sahabe-i Kiramı topladı. 

Hatice-i Kübra Radıyallahu anha Hazretleri’nin hane-i saadetinde 303 sahabe ile toplandılar. 

Davet edilenler, yolda giderken dahi birbirlerine söylüyorlardı, bu mesele mümkün olur mu acaba diye, konuşuyorlardı.  Cenab-ı Hak Teala, bütün göklerde ve yeryüzünde bulunan melaikelerine emir buyurdu,
“Siz görevinizi, tesbihatınızı terk ediniz.  Habibim Muhammed'in  Miracı’nı tebrik için gidiniz”.

Gökte ve yerde ve diğer makamlarda yeryüzüne inmeyen bir melek kalmadı. 

Melaike-i Kiram, kısım kısım olup yeryüzüne iniyorlardı. 

Cenab-ı Hak melaikelerine bildirdi,
“Mekke’de bir telaş ve endişe vardır. İslamiyet’in dağılacağı korkusu ve tehlikesi de vardır”.

Sahabe-i Kiram'dan Sıddık-ı görenler diyorlardı ki,
“Ya EbaBekir, Efendimiz Aleyhiselam, acayip bir halin etkisinde kaldı. Bir takım mümkün olmayan hadiseler yaşadığını söylüyor”.

Ebu Bekir-i Sıddık, herkesi kendi ilim ve idraki seviyesine göre ikna edip ve deliller ile Hak olduğunu ispat ediyordu. 

Resul-i Ekrem Aleyhisselam’a, vahy-i ilahi inip, Ebu Bekir-i Sıddık’a, bu mesele hakkında, halka karşı anlatmak için izin verildiği bildirildi. Sıddık-ı Ekber Radıyallahu anh hanesinin damına çıktı, Mekke halkına hitaben bir bildiri ve nutuk verdi. 

Cenab-ı Hak Teala, kendisine öyle etkili bir söz söyleme kuvveti verdi ki o zamana kadar hiçbir ademoğluna böyle kuvvet verilmiş değildi. Bununla beraber, Mekke-i Mükerreme halkına bu nutuk ve söylevi bildirmek için her sokak başına, 9 bin Melaike vazifelendirdi. 

Sıddık-ı Ekber Radıyallahu anh, evvela Melaikelerine hitaben meleklerin lisanı ile görüştü. Sonra, Sahabe-i Kiram’a hitaben sözler söyledi. Ondan sonra diğer bütün insanlara ve Mekke halkına söyledi. 

Sıddık-ı Ekber  Radıyallahu anh kelam ederken, Kureyşiler’in dillerine bir tutulma geldi ve kimse karşılık vermek için konuşamadı. 

Bir kere Sıddık-ı Ekber, ‘Ey Mekke Ehli’, dediği zaman Mekke’de olan bütün herkez kendi yanlarında konuşuluyor gibi duyuyordu. Mekke-i Mükerreme’de, o zaman 80 bin nüfus vardı. Fakat bu hitabı ve Sıddık-ı Ekber’in sözlerini anlamayan ve dinlemeyen bir kimse kalmadı. 

Sıddık-ı Ekber buyurdu ki,
“Seyyid-i  Kainat Efendimiz Aleyhisselam için gerçekleşen bu daveti ve Mirac-ı Şerif’i çok mu görüyorsunuz? Beni yaradan Cenab-ı Hak Teala Hazretleri’nin, Zat-ı Akdes-i İlahi'si üzerine yemin ederim ki, ‘Bu davet ve bu yapılan Miraç kendi şeref ve faziletinin büyüklüğüne göre, Süleyman Aleyhisselam’a kuş tarafından hediye edilen bir çekirdek kadardır. Yahut arpa tanesinin yedide biri gibidir. Eğer Cenab-ı Hak Teala'nın, Resul-i Ekrem Aleyhisselam’ın derecesine yaraşır bir hürmet ve lütuf buyurması lazım gelseydi, bütün alemler kendisine hizmetkar olur ve Cenab-ı  Hak o alemleri de beraber Huzur-u İlahi’ye davet eder ve bu bile az gelirdi. Cenab-ı Hak Teala, O'na sadece Yaratma gücü vermemiştir. Bunun dışında bütün evren ve yaratılmışların tamamını, O’nun emrine vermiştir ve sahibi kılmıştır. Eğer bir saatte yüz bin senelik mesafe kat ettim diye söylerse, derhal tasdik ederim ve bu bizim bir adım atmamızdan daha kolaydır. Cenab-ı Hakk’ın cümle yaratılmışları onun için yarattığı bilinmektedir. Bir saat içinde tüm alemlere seyahat etmek bundan zor şey midir?”

“Ya Mekke ahalisi, bakınız semaya” diye söyleyince bir baktılar ki Cibril-i Emin, kanatlarını açtı.  Bir açışta kuzey ile güney arasındaki bütün mesafeyi doldurdu. Bunu ancak Sahabe-i Kiram ile diğer melekler gördüler. 

Sıddık-ı Ekber Radıyallahu anh buyurdu ki,
“Cibril-i Emin Aleyhisselam’a Cenab-ı Hakkın vermiş olduğu bu kuvvetten, Resul-i Ekrem Aleyhisselam’a vermiş olduğu kuvvet 70 bin derece fazladır. 70 bin sene zarfında Cibril-i Emin Aleyhisselam’ın ulaşamadığı aleme, Resul-i Ekrem Aleyhisselam bir anda erişebilir”.

Cibril-i Emin Aleyhisselam melaikelerine hitaben dedi ki,
“Ey Gök Ehli, ne dersiniz?”

Melaikeler, “Amenna ve Saddakna ve Neşhedübillah’ dediler.  

Mekke halkı ile Sahabe-i Kiram bu şahadeti işittiler. Sıddık-ı Ekber Radıyallahu anh deliller getirip söyledikçe, Kureyş'in kafirlerinin inkarı daha kuvvetleniyordu. 

12 bin kadar delil getirip, Mirac-ı Nebeviyyi'ş Şerif’i tasdik etti. Halbuki inanmak için bu delillerden birisi bile yeterli idi. 

Sonra Resul-i Ekrem Aleyhisselam'a Vahy-i İlahi ile Cibril-i Emin Hz.  geldi ve buyurdu ki,
“Ya Muhammed, Hak Teala selam eder. Sıddık-ı Ekber’in bu hususta yaptığı hizmet, kıyamete kadar gelecek insanoğlunun, cinlerin ve melaikelerin ibadetinin faziletine eştir, Cenab-ı Hak kendisine bu kadar fazilet ihsan buyurmuştur ve Hak Teala sana selam ettiği gibi, Sıddık-ı Ekber’e de selam eder”.

Ve Hak Teala buyurdu ki,
“Sıddık-ı Ekber’e gönderilen bu selam, kıyamete kadar bakidir” .

Cenab-ı Hak Teala, Resul-i Ekrem Aleyhisselam’ın Mirac-ı Şerifi’ni tebrik için göndermiş olduğu bilcümle melaikelerine, Sıddık-ı Ekber’i ziyaret ediniz diye emir buyurdu. Rusul Melaike ile beraber 80 bin alemin melaikelerinin tamamı, Ebu Bekir Sıddık Radıyallahu anh Hazretleri’ni ziyaret ettiler. Hatta Cenab-ı Hak ziyaret için, Resul-i Ekrem Aleyhisselam Hazretlerine de emir buyurdu.

Resul-i Ekrem Aleyhisselam melaikelere hitaben buyurdu ki, “Yaptığınız bu ziyaret, Hak Teala Hazretlerinin sizi yaratmış olduğu zamandan beri, şimdiye kadar yeryüzüne ve bütün peygamberan hazeratına yapmış olduğunuz ziyaretten daha kıymetlidir. Şu an eriştiğiniz fazilet, o zamandan itibaren Hak Teala’nın size bağışladığı faziletlerden daha yüksektir”.

Efendimiz Aleyhisselam Hazretleri, Ebu Bekir Sıddık Hazretleri hakkında, bu hadisi şerifi o mecliste buyurmuştur. “Ebu Bekir Sıddık Hazretlerinin imanı ile bütün Sahabelerin ve bütün ümmetin imanı tartılsa, Ebu Bekir Sıddık’ın imanı fazla gelecektir”.

Resul-i Ekrem Aleyhisselam dua buyurdular ki,
“Allahümme erham ümmet-i Ebabekr”
“Yarabbi, benim ümmetim EbaBekir’e rahmet et”.

Efendimiz Aleyhisselam, Ebu Bekir Sıddık Radıyallahu anh’ı bir ümmet büyüklüğünde sayarak, yalnız O’nun için, ümmet ibaresini buyurmuştur. 

Cibril-i Emin Aleyhisselam, Efendimiz Aleyhisselam’a dedi ki,
“Ya Muhammed, Ebu Bekir Sıddık Hazretleri hakkında daha ziyade anlatınız”.

Efendimiz Aleyhisselam bu hadis-i şerifi buyurdular,
“Ma talaatil şemsu vela gurbet ala hadın bade beyne efdali min Ebabekir-is Sıddık” Sadaka Resulullah fi ma kal. 

Cibril-i Emin Aleyhisselam’a, Cenabı Hak emir buyurdular,
“Ya Cibril, Arşu'r-Rahman-ul Azam’ın direklerine bu hadisi şerifi yaz ki, cümle alem ve yaratılmışlar, Sıddık’ın faziletini ve büyüklüğünün derecesini bilsinler”.

Resul-i Ekrem Aleyhisselam, Mirac-ı Şerif’den döndüğü vakit, sabah namazını kendi kıldırdı. Fakat o günkü öğle namazı ile ikindi namazı için, Sıddık-ı Ekber’i imamlıkla görevlendirdi. Ve bu iki farzı, Sıddık-ı Ekber Hz.  imam olup kıldırdılar. İkindi namazından sonra Efendimiz Aleyhisselam kendisine buyurdu ki,
“Ya Ebabekir dua ediniz, duanız kıymetli ve karşılıklıdır”.

Resul-i Ekrem Aleyhisselam, Sahabe-i Kiram’a da buyurdu,
“Cenab-ı Hak Teala Hazretleri’ne, Sıddık-ı Ekber, ümmetimin içinde olduğu için şükür ediniz”.

Ebu Bekir Sıddık, namazdan sonra dua buyurdular. Cenab-ı Hak, kendisine cevap için ‘El Melaiketi Mülhamun’ ismindeki melaikelerini görevlendirdi. Ümmetin bütün fertlerinden bir kimse bırakmamak üzere tamamının isimlerini zikir ederek Allah’u Teala'ya rica ve dua etti. 

Cibril-i Emin Aleyhisselam, gelip Resul-i Ekrem Aleyhisselam’a buyurdu ki,
“Ya Muhammed, Sıddık-ı Ekber’e müjdeleyiniz, bu rica ve duasında söylemiş olduğu ümmetin her bir ferdi için Cenab-ı Hak Teala cehennem ateşini haram kıldı”.

Cibril-i Emin Hazretleri bu mesajı iletirken, alimler meclisinden birisi dedi ki,
“Acaba Sıddık-ı Ekber Radıyallahu anh Hazretleri tarafından sayılan ümmetin içinde bizde dahil miyiz?”

Sıddık-ı Ekber’in sesiyle bir cevap geldi,
“Bu gün, 1900 cami-i şerifte, vaaz eden 6 bin alim ve vaiz ile beraber vaazlarını dinleyen bütün iman sahibi kimseler dahildir”.

Bu kelamı 1900 cami-i şerifte vaaz dinleyen cemaat işittiler. Mecliste dinleyenlerden birisi dedi ki,
“Bu kelamı, bize söyleyen ve bildiren kimdir?”

İbrahim-ül Ahnef isminde bir kişi, cevaben dedi ki,
“Ebu Bekir Sıddık Hazretleri, Mirac-ı Şerif hakkında Mekke halkına hitaben konuşurken, Kabe-i Muazzama'da, her sokak başında vazifeli 9000 bin melaike tarafından size bildirildi ve bunu bildiren Melaikelerdir”.

O kadar büyük mecliste bulunan bütün halkın, Sıddık-ı Ekber Radıyallahu anh tarafından sayılan ümmete dahil olduklarını idrak ettiler ve anladılar. 

Bizde bugün Elhamdülillahi Teala, bu Sıddık-ı Ekber Radıyallahu anh Hazretleri’ne bağlı olan tarikata hizmet ediyoruz. İmamımızda Sıddık-ı Ekber’dir. İmanımızın ve Müslümanlığımızın delili Sıddık-ı Ekber’dir. 

Eğer iki hadisede de Sıddık-ı Ekber Radıyallahu anh Hazretleri’nin ümmete yaptığı hizmet olmamış olsaydı, İslamiyet dağılır ve son bulurdu. Cenab-ı Hak Teala, Resul-i Ekrem Aleyhisselam’a bu şekilde bildirmişti. 

Resul-i Ekrem Aleyhisselam’ın  Mirac-ı Şerif gününde, “Sıddık-ı Ekber Hz. nin ümmetinin içinde bulunduğuna şükür ediniz” diye Sahabe-i Kirama emir buyurduğu gibi, Cibril-i Emin Aleyhisselam, bu sene Miraç günü ve gecesinde,  Kubbe-i Hadra’da (Yeşil Kubbe; Peygamberimizin Kabrini ifade eder) bir araya gelen 124 bin Evliya-i Kiram'a bu büyük nimete karşı şükür etmeleri bildirdi. 

Miraç günü ikindi vaktinde, Resul-i Ekrem Aleyhisselam’a, Kureyş'lilerden birkaç kişi gelip “Bu davet iddianızı terk ediniz” diye söyleyip, uyardılar.  Hatta bu mesele için Kureyş’in ileri gelenleri Daru’n Nedve’de (Kureyşlilerin önemli meseleleri görüşmek için toplandıkları bina) toplanıp Efendimiz Aleyhisselam’ı davet ettiler. 

Ömer-ül Faruk Hazretleri dedi ki,
“Ya Resulullah, onların yanına gitmeyiniz, lazım ise kendileri gelsinler”.

Bahsedilen gün geldiğinde, Sahabeler çok sevindiler ve 100 kadar deve kurban ettiler. Daru’n Nedve’ye vardığında Ebu Cehil, kafile meselesini sordu. Efendimiz Aleyhisselam’da cevap verdi, hatta kafileye selam verdiğini beyan buyurdu. Sonra, Mescid-ül Aksa’dan soru sordular, Efendimiz Aleyhisselam her soruya karşı cevap verdiler. Bu mecliste, Kureyş'lilerden birkaç kimse İslam ile şereflendi. Fakat Ebu Cehil ile onun çevresindekiler daha fazla inkar ettiler. Hatta kafile reisine haber gönderdi, “Güneş batmadan gelmeyiniz” diye. Fakat Cenab-ı Hak Teala, güneşe emir etti, battıktan sonra tekrar geri döndü ve Habibi Ekrem Aleyhisselam’a karşı gök alemin de ne kadar rahmet ve kıymet verdiğini gösterdi. Ama yine inanmadılar. 

Hak Teala, onların kalplerine, gözlerine ve kulaklarına kötülüğün en yüksek derecesinin mührünü vurdu. Asla hak yolunu ve kurtuluşu kabul etmez oldular. 

İkinci günde, Ömer-ül Faruk Hazretleri, Resul-i Ekrem Aleyhisselam Hazretlerinin huzuruna gelip, Sıddık-ı Ekber Radıyallahu anh Hazretleri’nin Şan ve Şerefinin büyüklüğünü tasdik etti ve dedi ki,
“Ya Resulullah, sen beni Sıddık-ı Ekbere köle yapıp boynuma bir zincir takarsan razıyım”.

Hamza Radıyallahu anh buyurdu ki,
“Ya Resulullah, Cenab-ı Hak Teala beni, Sıddık’ın ihtiyacında kullanmak için hayvan olarak yaratmış olsaydı razı olurdum”.

Ömer-ül Faruk, Hamza Radıyallahu anh gibi büyük sahabeden olan kişiler, Ebu Bekir Sıddık Hazretleri’nin büyüklüğünün derecesini ve İslamiyet’e olan büyük hizmeti anladıklarında, Resul-i Ekrem Aleyhisselam ile bu şekilde konuştular. Efendimiz Aleyhisselam, aynı gün Ebabekir Sıddık Hazretleri'ne, Mirac-ı Şerif’in faziletini bildirdi ve halka bildirmesi için emir buyurdu. 

Zübeyir Radıyallahu anh buyurdu ki,
“Sıddık-ı Ekber Radıyallahu anh Hazretleri’nin sözleri ve anlatıkları o kadar etki etti ki, babaların ve analarının neslinde bulunan gelecek ümmetlere bile ulaştı”.

O sırada Zamil adında bir rahip, Efendimiz’in huzuruna geldi ve dedi ki,
“Ya Muhammed, Sen ümmetini biliyor musun?”

Efendimiz Aleyhisselam buyurdu,
“Ümmetim, bütün geçmiş nebi ve peygamberlerin ümmetlerinden fazladır ve Cennet'te onların makamlarının tamamını gördüm ve gezdim”.

Resul-i Ekrem Aleyhisselam, Sıddık-ı Ekber’e emir buyurdu, “Zamile cevap ver, ümmetimin adedinden haber ver”.

Sıddık-ı Ekber Radıyallahu anh,
“Ya Resulullah, ben ümmetinizi, oğullarımı nasıl biliyorsam öyle bilirim”.

Zamiyl dinliyordu. Sıddık-ı Ekber Radıyallahu anh, bir saat içinde Efendimiz’in zamanından başlayıp kıyamete kadar gelecek bütün ümmetin tek tek isimlerini söyledi. 

“Zaman konusunda çok tereddüt ettim. Siz dayanabilecek kuvvette olsaydınız bir anda okuyup, tamamlardım”.

O an Zamil, İslamiyeti kabul etti ve Efendimiz Aleyhisselam’ı tasdik ederek, şahadet getirdi. 

Resul-i Ekrem Aleyhisselam, Zamil hakkında dua etti,
“Ya Rabbi, bu Miraç gününde ve bu ayet üzere birinci olarak Zamil İslamiyet’i kabul etti. Bunun neslinden ve evladından kıyamete kadar zayıf ümmetime hizmet edecek olan kimseleri eksik etme”.

Cenab-ı Hak Teala, kabul buyurdu ve bu güne kadar Zamil Radıyallahu anh Hazretleri'nin neslinden büyük Ricalullah eksik olmadı. Bu hali hazırda Kubbe-i Hadra’nın hizmeti ile vazifeli olan kişide bunun evladı ve neslindendir. 

Evliya-i Kiram Hazeratı, o kişiye dediler ki,
“Cenab-ı Hak, seni bu yüksek makama, Cenab-ı Resulullah’ın atanıza etmiş olduğu duanın bereketinden eriştirmiştir”.

Zamil, o gün Sahabe-i Kiram’ın meclisinde ve Resul-i Ekrem Aleyhisselam’ın huzurunda, sahabeler tarafından kesilen develerin etlerini paylaştırıp dağıtmak için görevlendirilmiştir. 

Resul-i Ekrem Aleyhisselam, Zamil’e bakıp buyurdu,
“Zamil, bugün sahabelerime hizmet ettiğin gibi, senin evlat ve neslinden bir kimse de ümmetime hizmet eder. Bu işaret, Kubbe-i Hadra’da toplanan Evliya'ya hizmetçi olmaktan ibarettir ve o evlat, Evliya-i Kiram Hazeratına, maddi hizmet olmak üzere 33 hizmet yapacaktır”.

Resul-i Ekrem Aleyhisselam, bu Zat'a hitaben 'Ya Münebbih' buyurmuştur. Bir daha 'En nebih-ül ulya’ buyurmuştur. Münebbih kelimesi uykudan uyandırıcı manasındadır. Bu ‘uykudan müminleri uyandırıcı’ demektir. 

Sıddık-ı Ekber Hazretleri, Miraç gününün öğle ve ikindi namazının ardından, 1900 cami-i şerifte vaaz eden alimler ile dinleyenlerinde,  Resul-i Ekrem Aleyhisselam Hazretleri’nin emir ve işareti üzerine, Sıddık-ı Ekber’in ümmet hakkında buyurmuş olduğu duasında zikir edilenlere dahil olduklarını müjdelediği gibi bende sizi müjdeliyorum, dedi. 

Bu vaaz ve hikayeyi dinleyen ihvanında bu cemaatin içine dahil olduğunu, Sıddık-ı Ekber Hz.  bana bildirdiler. 

Bu sonsuz nimet ve büyük saadete karşı şükür edelim. Şükrün 7 türlü çeşidi vardır. Bizim için mümkün olan 3 türü vardır. 

Birincisi, Sıddık-ı Ekber Radıyallahu anh Hazretleri’nin bu ümmetin içinde bulunduğuna şükren 5000 kere Elhamdülillah demek.
İkincisi, Hiç olmazsa 8 rekat kadar şükür namazı kılmak.
Üçüncüsü, Sırf Sıddık-ı Ekber Hazretleri’nin hürmetine niyet ederek gönülden kopan miktarda sadaka ve mevlud yapmak. 

Ekvator'un (Hatt-ı Üstüva) arkasında bir dağ vardır.

O dağa Cebel-ül Münacat (dua ve yakarış dağı) derler.

Ve hem de Cebel-Ül İçtima (bir araya gelme, toplanma dağı) 

ve Cebel-ül İrfan (anlama idrak etme dağı) da derler. 

Salihlerin, iyilerin sığındığı Cebel-ül İhfa diye bir ismi de vardır. Çünkü bu dağda Evliya-i Kiram Hazeratı’nın lisanı ile söylenen ümmetin tamamı bağışlanırlar. Bu sene Miraç gününde, bu dağda toplanan Evliya-i Kiram Hazeratı, ümmete büyük hizmet eder ve o Zevat-ı Kiram'ın lisanıyla söylenen ümmet bireyleri, o salihlerin cemaatine dahil olurlar. 

Cenab-ı Hak Teala Hazretleri, bu günlerde Sıddık-ı Ekber Radıyallahu anh Hazretleri’nin aracılığıyla Ümmet-i Muhammed’e nasip olan saadet ve kurtuluşa ulaşanların birinci derecesine bizleri de dahil buyursun. 

Zatların diğer menkıblerini okumak için lütfen ismine tıklayınız.
Hz. Muhammed S.A.V. Ebu Bekir es-Sıddîk R.A.
Anahtar Kelimeler
mirac-ı şerif sıddık-ı ekber Hz. Ebu Bekir