3 İhlas-ı Şerif
1 Fatiha
DUA : Eûzu billahi mineş-şeytânirracîm. Bismillahirrahmanirrahîm. İla şerefi ruhun nebiyyi ve ila ervahi ve alihi ve ashabihil kiram ve ila ervahi eimmetil erbaa ve ila ervahi meşahina fittarikatil nakşibendiyyetil aliyye hassaten ila ruhi Ebul-beha, ebul-fukara, ebul-alemin hazretel üstaz (Şeyh Şerafeddin) EL-FATİHA
Sıddıkîn yani Allah yolunda, doğrulukta en ileri olanlar, Hazret-i Ebû Bekir R.A. gibi olan ve O'nun izini takip edenler, iki türlü cemaattir. Bir tanesi Nakşibendiyun, diğeri ise Melâmiyundur. Kendilerine özel bir irşadları vardır. Melâmiler, Evtad-ı erbaa yani dört direk ya da dörtler dedikleri cemaat olurlar. İmâm-ı Şâfiî Hazretleri de bu cemaattendi.
Bu Ricalullah topluluğu, gündüzleri sıradan insan gibi gezerler. Kimsenin, Onlar’ın halinden haberi olmaz. Gece oldu mu, sabaha kadar ibadet, yalvarmak ve ağlamak ile meşgul olurlar. Bu Melâmiyun topluluğunun yetmiş dört farklı cemaati vardır. En yukarıda olanı, Direkler denilendir. İkincisi olan cemaat, bazı zamanlar insanların gözlerinden kaybolur, gizlenirler. Ve ağlamak gibi benzeri özel işlerini de gizli yapar, tutarlar. Bazılarının da sıradan insanlardan hiçbir farkı yoktur. Olur olmaz konuşup, bu sözlerini sakınmadan söylerler.
Reşadiye Köyü’nde, bu Melâmi Rical’inden on yedi kimse vardır. Bu taifenin kurucusu ve reisi, Ebû Bekir es-Sıddîk Radıyallahu Anh Hazretleri’dir. Sıddîk-ı Ekber, gece boyunca sadece yarım ya da bir saat uyurdu. Oturduğu yer, mübarek gözlerinden akan gözyaşları ile sırılsıklam olurdu. Bir gece Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm, sabah namazında oraya teşrif edince, ıslak olan yere ayağını bastı. Efendimiz Aleyhisselâm biraz durdu, tereddüt etti. Acaba bir necaset, pislik var mıdır diye. Ebû Bekir es-Sıddîk, “Ya Resûlullah, telaş etmeyiniz. O ıslaklık necaset değildir. Gözlerimden akan yaşlardır” dedi.
Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm,
“Ya Eba Bekir, neden dolayı bu kadar gözyaşı döktün? Halbuki bana inmiş olan Kelâmullah’ta, senin için teminat yani güvence vardır. Ve hatta hakkında inmiş olan Ayât-ı Kur'aniye de vardır” buyurdu. Sıddîk-ı Ekber R.A., “Ya Resûlullah, Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurdu,
Esteizübillah,
إِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِّمَا يُرِيدُ...
inne rabbeke fe´âlun limâ yurîd - Şüphesiz, Rabbin istediğini yapandır. (HUD suresi,107.ayet)
Bu ayet nesh olundu mu? Yani hükmü kaldırıldı mı? Hak Teâlâ başka türlü hükmederse halim ne olur?” dedi. Bu sözün üzerine, Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm’da gözyaşı dökmeye başladı. O an, Cibril Aleyhisselâm geldi ve Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm’ı teselli etmeye başladı. Ve dedi ki, “Ya Habîbullah, Cenab-ı Hak, mâsiva yani Kendisinden başka herşeyi ancak senin için yarattı. Hakkınızda, Küllü enbiya-i yatlubune rıdai ve ene atlubü rıdake Ya Muhammed Nebi ve Peygamber olan kullarım rızamı isterler. Ben de senin rızanı isterim, buyurdu. Ya Muhammed, Allahü Teâlâ Kerim’dir, sen de Kerim’sin. İki Kerim arasında, üzüntü ya da acı sebebi olacak bir şey olur mu?” Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm,
“Ya Eminullah, sen bütün Nebi ve Peygamberlerin aracısı ve Emanet-i İlâhiyye’nin kaynağısın. Ama Cenab-ı Hak, seni ve senin gibi rusül melaikeyi görevlerinden almadı. Bizim durumumuz senin gibi değildir. Eğer ki Cenab-ı Hak, beni elçilik ve Kur’an’ı iletme görevlerimden alırsa, O’na kim itiraz edebilir?” buyurdu.
Esteizübillah,
...لَا يُسْـَٔلُ عَمَّا يَفْعَلُ
Lâ yus’elu ammâ yef’alu... - O, yaptığından dolayı sorgulanamaz... (Enbiya Suresi,23.Ayet)
Bu sözler üzerine, Cibril Aleyhisselâm da ağladı. Ve bu şekilde birbirlerinden ayrıldılar. Sıddîk-ı Ekber R.A., bazen Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm’a, “Ya Resulullah, zaman-ı cahiliyedeki hareketlerim ve yaptıklarım gözlerimin önünden hiç gitmiyor.” derdi. Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm da Sahabe-i Kirâm’a emir buyurdu, “Siz, Sıddîk-ı Ekber’den, geçmiş hayatı ve yaptıklarından dolayı üstünde olan üzüntü, pişmanlık ve sıkıntıları, üzerinize alınız.”
Melâmi topluluğunun görevi ve irşadı anca duâ iledir. Melâmiyun ve Levamiyun kelimelerinin anlamları aynıdır. Levami olanlara kendi nefslerini çok levm ettiklerinden yani kınayıp, kötülediklerinden dolayı Melâmiyun denilmiştir. Bu kimseler, nefslerinde her an seksen bin kusur ve kabahat görürler. Yakaza yani uyanık olan bütün Evliyâlarda, uyanık olduklarından dolayı bu kusurlarını görürler. Bu taife ilâ yevmi'l-kıyâm yani kıyamete kadar eksik olamaz. Onların toplanıp, bir araya geldikleri yer Cebel-i Cevher’dedir. Bu dağ, Zülkarneyn Hazretleri’nin seddinin arkasında, ötesindedir. Her asır, bunların içinden yirmi beş Mürşid-i Kâmil eksik olmaz. Fakat bunların irşadları, tezkiye ve tasfiye ile değildir. (Teberrük, Tezkiye, Tasfiye, Terbiye) Ancak duâ iledir. Bunlardan olan Ricalullah, daha önceden söylendiği gibi, seksen bin ayıp ve kusur olan nefslerini devamlı gözlerinin önünde tutarlar. Bu kimselerin, Sıddîk-ı Ekber’den aldıkları Feyz-i Ruhanî ile Veraset-i Manevi’nin kaynağı (manevi bolluk, bereket, lütuflar ve O’na varis, mirasçı olmak) Vilâyet’tir. (Evliyâlık, velîlik makâmı, Allah’a yakın olmak) Bundan dolayı, irşad ancak duâlar ile gerçekleşebilir.
Nakşibendiyun taifesinin Rical’leri, feyz ve veraseti, Sıddîk-ı Ekber’in, Vilâyet, Nübüvvet, Risalet ve Vahiy kaynaklarından almışlardır. Sıddîk-ı Ekber’de, Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm’dan aynı şekilde bu dört kaynaktan gereken feyz ve veraseti almıştır.
Hazreti Musa Aleyhisselâm Hazretleri’nin, kavmi ve salih ümmetinden on iki nakîbi, vekili vardı. Kur’an-ı Kerim’de
Esteizübillah,
وَبَعَثْنَا مِنْهُمُ اثْنَيْ عَشَرَ نَقِيبًا ...
ve beasnâ minhumusney aşera nakîbâ - Onlardan on iki temsilci, vekil seçmiştik. (Maide Suresi, 12. Ayet) buyrulmuştur.
Bu ümmetten de bu adette vekil kıyamete kadar eksik olmaz. Musa Aleyhisselâm’ın nukebâlarının adedinde olan bu vekiller, Aşere-i Mübeşşere (Cennet’e girecekleri müjdelenmiş olan) derecesindedir.
(Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Sa‘d b. Ebû Vakkās, Ebû Ubeyde b. Cerrâh ve Saîd b. Zeyd)
Nefağnallahu bi davetuhum.
Âmin