Yazı boyut :

HELAL LOKMA HAKKINDA BUYURULAN MENAKIB-I ŞERİF



Seyyid-i Kâinat, Nur-ul Mevcudat Aleyhi Efdal-üt-teslimat ve Tahiyyat Efendimiz buyurmuştur ki,

“Hicretimden bin yüz sene geçtikten sonra, ümmetimin üzerine öyle bir zaman gelecektir ki, mağrip ve maşrık yani doğu ve batı arasında, temiz, hilesiz ve helal maldan bir lokma kadar kalmayacaktır. Bütün mal, emlak ve sahip oldukları, şüpheli ve haram olacak. Bir kimse ne kadar çalışsa, çabalasa da yirmi dört saat içinde bir helal lokma dahi bulma imkânı olmayacak. Bir taraftan temizlemeye çalışsa, diğer taraftan yine harama girecek”

Soru, Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm Hazretleri’nin buyurduğu gibi, yeryüzünde helal mal ya da lokma kalmazsa, insanlar Hakk’a nasıl ibadet ederler? Karnında haram lokma varken, Cenab-ı Hak, o ibadetleri kabul eder mi?

Cevap, bu şekilde bozukluk, şüphe ve haram çoğaldığı zaman, Cenab-ı Hak Teâlâ Hazretleri’nin o mal, emlak ve rızıklar üzerine özel tecellisi olur. Ve o tecelli sayesinde, o mal helal ve temiz olur.


Helal olan malı saklamak ve bölüştürmek için görevlendirilmiş melekler vardır. Muvahhidin yani Allah’ın birliğine inananların derecelerine göre ayarlama yaparlar. Mesela, bir müminin elinde olan bin lokmadan, şüpheli ve haram olan lokmaları, o mümini koruyup, sakınarak, yedirmeden, şirk koşan ya da iki yüzlü kafir olan bir kimseye yedirirler. Bu görev verilmiş olan melekler vardır. Yapacakları bu hizmet sayesinde, mümin haramdan korunmuş olur.

Bu vazife, bir insanın annesinin rahminde yaratılıp, terbiye edilmesine oranla çok hafif bir görevdir. Yani anne karnında terbiye eden Cenab-ı Hak için, rızkı temizlemek çok önemli bir iş değildir.

Tüm yaratılmışların, idaresi Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm Hazretleri’nin kontrolündedir. Kendisi hakkıyla taksim eden, bölen olduğu halde, Allah’ın dilemediği bir kimseye, maddi ya da manevi bir lokma nimet vermez, yöneltmez. Eğer isterse, Resûlullah Aleyhisselâm, bir müminin nikahında olan bir hatunu bir diğer mümine talâksız yani nikahsız olarak verebilir. Kontrol Resûlullah Efendimizde olduğundan dolayı, nikaha gerek yoktur.

Hakikat itibarı ile şeriat, Resûlullah Efendimizin istekleri, emirleri demektir. Fakat sıradan halk arasında azgınlık, ayırımcılık ve bozgunculuk olmasın diye, bir takım sınır ve şartlar ile çevrelendi.

Eğer bir kimse, Varis-i Muhammedi olup, ilim, amel ve ahlak olarak Resûlullah’a varis olursa, o kimsenin ortaya koyduğu iş ve emirler, açık şekilde şeriata aykırı bile olsa, itiraz edilmez.

Çünkü o kimse, Resûlullah’ın arzusuna uygun olmayan bir hareket ya da iş şöyle dursun, bir nefes bile almaz. 

Bu hakikate ulaşamamış, haberdar olmayan insanların düzen ve durumlarının bozulmaması, sıkıntıya düşmemeleri için, şeriat emirlerine uyar ve o emirleri korur, muhafaza ederler.