3 İhlas-ı Şerif
1 Fatiha
DUA : Eûzu billahi mineş-şeytânirracîm. Bismillahirrahmanirrahîm. İla şerefi ruhun nebiyyi ve ila ervahi ve alihi ve ashabihil kiram ve ila ervahi eimmetil erbaa ve ila ervahi meşahina fittarikatil nakşibendiyyetil aliyye hassaten ila ruhi Ebul-beha, ebul-fukara, ebul-alemin hazretel üstaz (Şeyh Şerafeddin) EL-FATİHA
Bâyezid-i Bistâmî Hazretleri’nin büyük menkıbesine ilave olarak bu kısa menkıbeyi, sırası geldiği için bildiriyoruz.
Şöyle ki asrımızın Ricalinden, Seyyid Hasebullah-il Nebhânî, Esseyyid Ahmed es-Sayyâdî ve Esseyyid (Afîfüddin) Fudalâ el-Mağribî bir gün Trablusgarp şehrine geldiler. O gün tesadüfen şehirde İtalyanlar tarafından sinema kurulmuştu. Sinema müdürü bu dervişleri görünce, özellikle bunları da davet etti. Sinemada şehirden pek çok âlim ve soylular da vardı. Sinema olan yerde ayrıca radyo cihazı da kurulmuştu. Bu radyo aracılığıyla her taraftan ses ve sedaları duyuyorlardı. En uzak yerlerde, şehirlerde olan biten şeyleri duyup, görüyorlardı. Sinema müdürü,
“Bakın ve dinleyin. Siz, harika ve keramet yani olağanüstü şeyler ortaya çıkarıp, gösterebilmek için istikamet lazım yani Allahü Teâlâ’nın beğendiği doğru ve hak yolda olmak lazım, ahlakı düzeltmek lazım diyorsunuz. Peki bu nedir? Buna keramet denilmez mi? Bu apaçık keramettir ve buna inanmak gerekir” dedi.
Seyyid Hasebullah-il Nebhânî Hazretleri,
“Evet, bu sihir değil marifettir yani ilim ve hünerdir. Ama bizim iddia ettiğimiz mesele için bu delil olmaz, yeterli değildir. Ancak iddiamızı fazlasıyla kanıtlamak için alet, aracı olabilir” buyurdu.
Sinema müdürü, “Hayır, bu sizin iddianızı ortadan kaldıracak bir durumdur. Bakınız, biz nasıl uzak memleketlerden sesleri işittiriyor olayları gösteriyoruz. Siz de böyle gerçekler, hakikatler gösterebilir misiniz?” dedi. Hasebullah Hazretleri,
“Evet, tabii ki. Hatta böyle değil, çok daha mükemmel şekilde gösteririz. Bunun için yarın Afîfüddin’in evinde toplanalım. Sen yanında istediğin arkadaşların ile gel. Biz de geleceğiz. Orada görüşürüz” dedi. Müdür bu teklifi kabul etti. Yanına beş kişi alıp Afîfüddin el-Mağribî Hazretleri’nin evine geldiler. Afîfüddin bunları ağırlayıp, kahve takdim etti. Sonra, Hasebullah Hazretleri,
“Nasıl arzu edersiniz? Burada iskemlede mi oturmak istersiniz yoksa havuzun ortasında seccadede mi?” diye sordu. Havuz epey büyük ve çok da derindi. İtalyanlar şaşırarak birbirlerine baktılar.
“Biz iskemlede otururuz” dediler. Hasebullah Hazretleri iskemleleri havuzun ortasına koydu. Suyun üzerinde karada duruyormuş gibi durdular. “Buyurun” diyerek havuza davet etti.
Gelip oturduklarında, sinema müdürüne,
“Altındaki suya bak” dedi. Müdür baktığı gibi, Roma şehrini ve biraz sonra da evinde hasta bir şekilde yatan oğlunu gördü. Arkasından, doktora giden eşini de gördü. Bir saat kadar sonra oğlunun öldüğünü, eşinin bu haberi ulaştırmak için telgrafhaneye doğru gittiğini gördü. Hasebullah Hazretleri,
“Sen bu telgrafı buradayken alırsın” dedi.
Müdür, iki saat sonra, oğlunun öldüğünü bildiren telgrafı aldı.
Hasebullah Hazretleri,
“Müdür bey hazretleri, sizin sinema ile bizim sinema arasındaki farkı artık anlamışsınızdır. Bizim sinema daha kavî yani güvenilir ve güçlü değil midir? Siz de hakikat ve olayları bizim gibi bu şekil ve canlı vaziyette gösterebilir misiniz?” diye sordu. Müdür bey şaşkın vaziyet ve hayrette kalmıştı. Tekrar olarak,
“Bu bir iklim yani ülkeye, diyara özel bir durum değildir. Yeryüzünde bulunan bütün her yeri aynı bu şekilde gösterebiliriz” buyurdu. Bunun üzerine, sinema müdürü imana geldi ve Kelime-i Şehadet getirdi. Hasebullah Hazretleri, birkaç şey daha gösterdi ve
“Kalbinizin tam manasıyla emin olması ve tatmin olmanız için, doktorun ismini ve eşinizin üzerindeki elbisenin rengini de yaz. Sana bu gösterdiklerim ve ortaya çıkardığım durum, sizin sinema işinden yedi derece daha yüksektir. Eğer arzu edersem, bundan daha fazlasını da gösterebilirim. Ama bu gösterdiklerim size yettiğinden dolayı, buna gerek görmedim” buyurdu. Müdür,
“Ben İslâmiyet’i kabul ettim. Bu yeteneğe ulaşabilmek, benim için de mümkün müdür?” diye sordu. Hasebullah Hazretleri,
“İttiba yani bağlılığınız olsun, eksiksiz, tam olursa buna hiç engel yoktur” diye cevap verdi. Müdür,
“Eşime mektup yazalım o da gelsin. O da İslâmiyet’i kabul etsin. Onu buradan yani havuzdan davet etmek mümkün olmaz mı?” diye sordu. Hasebullah Hazretleri,
“Bu mümkündür, ancak henüz İslâm ile şereflenmediğinden kendisi çok müşkül durumdadır, zordadır. Yine de siz arzu ettiğiniz için çağırayım” diyerek, eşini ismi ile davet etti. Roma şehri ve eşi halen gözükmekteydi. Kadın sesi işitiyordu ve sağa sola bakıyordu ama kim davet ediyor, anlamıyordu. Hasebullah Hazretleri,
“Ehl-i İslâm olsaydı, bu sesin nereden ve kimden geldiğini derhal anlardı” buyurdu. Gayet büyük bir harika olarak, kendisini davet edip, meclise getirdi. O an, mecliste bulunan İtalyanlar, İslâm’a geldiler. Sonra namaz vakti gelip, namaz kıldılar. Namazdan sonra, Afîfüddin Hazretleri’nin hizmetçisi, taze hurma getirerek, ikram etti. Hasebullah Hazretleri,
“İslâm ile şereflendikten sonra ilk lokma olarak size nasip olan yemeğe buyurun” dedi. Hurmaları yedikten sonra çekirdeklerin bir tarafında yazılı bir isim gördüler. Hasebullah Hazretleri müdüre,
“Zannedersem, çekirdekte yazılı olan isim sana aittir. Burada ortaya çıkmış olan harikaların tamamı kerametten yani Allahü Teâlâ’nın ikramı olan olağanüstü hallerdendir. Cenab-ı Hak Teâlâ ve cealnâ minel mâi kulle şey’in hayy buyurmuştur. Yani, her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Buyurmuştur. Cenab-ı Hak size bu su aracılığıyla, hayat-ı maneviye ve hayat-ı ebediye yani manevi, kalıcı ve sonsuz hayatı bağışladı” buyurdu.
Bunun üzerine müdür, “Buyurduğunuz doğrudur. Ama o hayata anlayıp, yaşayabilmek için de bir aracı lazımdır” dedi.
Müdür ve arkadaşlarını, mücahidin-i kiram yani Allah yolunda mal ve canları ile savaşanlar içinde en üst topluluk içine dahil ettiler.
Müdür bir gece içinde, Kur’an-ı Kerim’i tamamen ezberledi. Her gece yüz rekât namaz kıldı ve her rekâtta Kur’an-ı Kerim’in yarısını okudu.
Burada anılan, bu kıymetli kimseler yani Seyyid Hasebullah-il Nebhânî, Esseyyid Ahmed es-Sayyâdî ve Esseyyid (Afîfüddin) Fudalâ el-Mağribî Hazretleri, bu olağanüstü harikayı, Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm Hazretleri’nin izni henüz gelmeden gerçekleştirdiklerinden dolayı, uygun olana ters hareket, davranışta bulundular. Bu mübarek, kutlu gecede, bu kıymetli kimselerin gerçekleştirmiş olduğu muhalif yani ters hareketleri için Resûlullah Efendimiz’in affı ortaya çıkacaktır. Bu kimseler gibi, affa ihtiyacı olan yedi bin Ricalullah vardır ve kendileri için de Efendimiz’in affı ortaya çıkacaktır. Bahsedilen gece, bu büyük Ricalullah Hazretleri’nin ulaşacakları affa benzer bin bir hizmette gerçekleşir.
Ayrıca, Tarîkat-ı Âliye yani yüce, yüksek tarikattan kovulmuş olan kimseler de affedilecektir.