Yazı boyut :

1352 SENESİNDE HAZRET-EL ÜSTAZ KADDESSALLAHU SIRREH-ÜL ALA VE AZİZ HAZRETLERİNİN MÜRİDİ BEDİY-ÜR REYHAN HAZRETLERİNİN ÜMMET İÇİN YAPMIŞ OLDUĞU HİZMET HAKKINDAKİ MENKIBEDİR 


Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm Efendimize, Cibril-i Emin, Cenab-ı Hakk'ın emriyle gelip, 
“Ya Halilallah, Cenab-ı Hak selam eder. Seninle beraber Cebel-i Yakut'a (Afrika - Yakut Dağı) seyahat etmemizi emrediyor. Ben, seni kanadımın üzerine alıp götüreceğim” dedi,

Hazret-i İbrahim de,  “Ya Cibril, senin kanadının üzerine oturmak terk-i edep olmaz mı?” diye sorunca, cevaben,
“Cenab-ı Hakk'ın emrini yerine getirmek borcumdur, bu emirle seni götürmek benim için iftihar sebebidir. İçin rahat olsun” 

Hazret-i İbrahim, “Ya Cibril, orası çok uzak olmasın” 
Cibril-i Emin, “Dünya üzerinde altı bin tane çok büyük dağ vardır. Hepsini dahi kanadımın üstüne alsam, ancak sivrisinek konmuş gibi olur, fark etmem bile” deyince, Hazret-i İbrahim, Cibril-i Emin'in büyüklüğünü, muhteşemliğini anladı. Bundan sonra Cebel-i Yakut'a doğru yola çıktılar. Hazret-i İbrahim, “Ya Cibril, bu seyahatin sebebi nedir?” Cevaben, “Ben de bilmiyorum, yalnızca emir aldım” dedi.

Cebel-i Yakut'a vardıklarında, Ayn-ı Musaffa (temizlenmiş, arındırılmış pınar) denen bir pınar buldular. Bu pınar diğer pınarlar gibi taşmadan, aynı Zemzem-i Şerif gibi yenileniyor ama aynı seviyede duruyordu. Bu suyun öyle bir özelliği vardı ki, ondan içen hangi yiyecek ya da içeceği aklına getirirse, onun tadı ve lezzetini alırdı. Cibril-i Emin bunun sadece bu pınara has olduğunu söyledi.
“Ya Halilallah, senden önce gelen Peygamberlerde bu pınarın lezzetlerinden tattılar ama senin için daha fazlası olacak” Hazret-i İbrahim zamanında yedi bin kadar Nebi ve elçiler vardı. 
Bu Peygamberler kendilerine gönderilen sayfaların hükümlerini insanlara bildirmeye görevliydiler. Musa Aleyhisselâm zamanında da Tevrat-ı Şerif'in bildirilmesi için görevli yetmiş bin elçi olduğu gibi. Cebel-i Yakut'ta pek çok olağanüstü ve hayranlık uyandıran şeyler vardı ve Cibril-i Emin bunların hepsini Hz. İbrahim'e gösterdi. Hazret-i İbrahim o an biraz hasta ve yorgun düşmüştü. Hazret-i Cibril hemen bir kase doldurup Hz.İbrahim'e takdim etti ve “Ya İbrahim, hastalığının şifası için canın ne çekiyor ise o tadı düşünüp iç” dedi. İçer içmez hemen sıhhat buldu.

Cenab-ı Hak, Cibril-i Emin'e Hazret-i İbrahim zamanında bulunan yedi bin Nebinin daveti için emir buyurdu. Nebiler ve İbrahim birbirlerini tanıyorlardı. 
Nebiler “Ya Halilallah buyurunuz emriniz üzerine geldik” dediler. İbrahim de “Sizi davet eden ben değilim, Cenab-ı Hakk'tır. Ben de bunun sır ve sebebini bilmiyorum. Sizin için Cibril'den rica edeyim, Cenab-ı Hakk'a bunun sebebini sorsun” Hazret-i Cibril'de, “Ya İbrahim, sen benden daha üstünsün. Sen Halilallah (Allah'ın dostu) olduğun için bu soruyu sormaya daha uygunsun. Sizin sohbetinizi duymakla mutlu olmayı arzu ederim ve bunu en büyük nimetten sayarım”
Hazret-i İbrahim'de, Cibril-i Emin ve Nebileri dinleyerek Cenab-ı Hakk'a dua etmeye başladı.
“Ya Malik-el Mülk (her şeyin sahibi) beni buraya davet etmenizin sebebi nedir, lütfen söyleyiniz ki bu nimetinize karşı şükredelim. Hakikatini anlayıp yapmamız gereken vazifeleri yerine getirelim”

O an Cenab-ı Hak, Cebel-i yakut üzerine tecelli etti. Bu olaydan Hz.İbrahim diğer Nebiler ve Cibril-i Emin derecelerine göre manevi olarak paylarını aldılar.

Cenab-ı Hak “Sizler Ayn-ı Musaffa'dan içiniz. Dünya ya da Ahiret nimetlerinden hangilerine kavuşmayı istiyorsanız o niyetle içiniz” buyurdular.

Nebiler bu konuda hayret içinde kaldılar. Cenab-ı Hakk'ın bu isteğini anlayamadılar. Cibril-i Emin'e “Bizim aklımız bu emri anlamaya yetmiyor. Cenab-ı Hakk'a yalvarınız ki bizleri bu şaşkınlıktan kurtarsın”

Cenab-ı Hak buyurdu ki, “Bu sudan abdest alıp namaz kılınız”
Cibril-i Emin Ezan okumaya başladılar. Peygamber Efendimizi tasdiğe gelince, ezanı dinleyen tüm Nebiler Cenab-ı Hakk'ın ne istediğini ve o sudan ne niyetle içmek gerektiğini de anladılar.
Peygamberimizin tasdiki ve zikri sebebiyle, Allah'ın lütfunu kazandıklarını anlayan Nebiler “Ya Cibril, bizlere Muhammed Aleyhisselâm’dan bahset. Cenab-ı Hakk'ın kendisine ve ümmetine bağışladığı iyilik ve faziletlerden ve son ümmetten de haber ver”
O anda Cenab-ı Hakk'tan bir ses işittiler “Sizlere göklerden faydalı bir nimet inecek. O, delil olacak nimet gelene kadar sabrediniz”
Peygamberler bu nimeti gözlerlerken, önlerine, gökten semavi madenden (gök-madeni) bakıra benzeyen bir şey içinde 200 kg süt geldi. Bunu taşıyan meleği gördüler ve Cenab-ı Hakk'ın gücünün her şeye yettiğini anladılar. (Cenab-ı Hakk'ı, Yed *el demek* Kudretiyle uzanmış olarak görmek)
Cenab-ı Hak “Ya Nebiler, bu nimetin ne için olduğunu anlayınız”
buyurunca, bunu anlayamayan tüm Peygamberler Hz.İbrahim Aleyhisselâm’a baktılar ve yardım istediler.
Hz.İbrahim de Cibril-i Emin'e “Ya Cibril, sen bize bunun hikmetini anlat, bizler bunu anlayamadık” deyince, Cenab-ı Hakk'tan öyle bir ses geldi ki “Siz Peygamberlik sıfatını kendiniz kazanmadınız, ben size hem Peygamberliği lütfettim hem de benimle konuşmaya müsaade ettim. Size olan bu lütfu artık anlayınız. Ondan sonra buraya davet edilişinizin sebebini bildiririm” buyurdu. Peygamberler “Ya Rabbi, bu konuda Cibril'in aracı olması uygun değil, biz size sığınıyoruz. Bu hikmeti anlama konusunda cahil olduğumuzu itiraf ediyoruz ve affınızı diliyoruz”
Cenab-ı Hakk'ın yardımı ve bağışlaması Peygamberlere ulaştı ve buyurdu ki “İndirdiğim süt öyle bir süttür ki, bunu içen ertesi sabaha yirmi beş bin özel ilim ve hikmet kazanacaktır. Bu ilim ve hikmetlerden Cibril'in dahi haberi yoktur. Bu sütün sahibini ve onun varisini de size göstereceğim. Bu varis size geldiği zaman sekiz Cennet'in kapıları açılacak ve Cehennemin kapıları kapanacaktır. Sizler O'nun yüzüne saygı içinde bakınız ve ders çıkartınız. O yüze bakmak, kendiniz ve ümmetleriniz için yapmış olduğunuz tüm ibadetlerden kaynaklanan mutluluk ve iyiliklerden daha hayırlıdır. Çünkü O kişi, diğer semavi dinler tarafından hükmü bitirilemeyecek olan Allah'ın hükümleri ve Kur’an-ı Kerim ayetleri ile doğrulanmış olan Sevgilim (Dostum) Muhammed'in hakiki varisidir. Sizin faziletiniz ise hükmü bitecek olan Kitaplara uymak ve bağlı kalmaktır” buyurdu.
Söylenen bu söz, Zünnun-ı Mısri Hazretleri'nin talebelerine Bâyezid-i Bistâmî Hazretleri için söylediği söz ile aynıdır.
Zünnun-ı Mısri Hazretleri kendisine bağlı olanlara “Bâyezid-i Bistâmî Hazretleri'ne bakmak ve onu görmek Cenab-ı Hakk'ın Cemal'ini seyretmekten (Kıyamet Suresi 22-23 / Vucûhun yevme izin nâdıreh-İlâ rabbihâ nâzıreh /O gün ışıl ışıl parlayacak yüzler vardır-Rab'lerine bakan) daha hayırlıdır. Çünkü Cenab-ı Hakk 
Bistâmi Hz.'lerinin yüzüne bakanlara, onların iman ve anlama derecesine bağlı olarak görünür. O'na bağlı olanlar Bâyezid-i Bistâmî Hazretleri'nin yüzüne bakıp, manevi derecelerinin yüksekliğine şahit oldukları anda ateşe atılan kurşun gibi eriyip yok oldular. Vücutlarından sadece ufacık pamuk parçası kadar Bir şey kaldı”
Peygamberler ve Cibril-i Emin'in bulunduğu meclise, Cenab-ı Hakk'ın emriyle Bediy-ür Reyhan Hazretleri'nin Ruh-u Şerif'leri, Peygamberlere delil olmak üzere 15 yaşında bir delikanlı şeklinde geldi. Peygamberler ve Cibril-i Emin'e selam verdi. Peygamberler “Bu kim?” diye sorunca Cibril “sabrediniz” dedi.
O an Cennet kızlarından yedisi meclise geldi. Cibril-i Emin bunlara “Cenab-ı Hakk sizi ne zaman yarattı? Ömrünüz ne kadardır?” diye sordu. Biri hariç altısı “Ömrümüz kırk bin senedir bu bir sene dünyanın bin senesine eşittir” diye cevap verince Cibril sessiz kalana “Sen niye cevap vermedin, neden konuşmuyorsun?” diye sordu. Konuşmayan kız “Ben El Ayna-ün Nakiyye adındaki huriyim. Cenab-ı Hakk bizi yarattığı an -Muhammed Aleyhisselâm'ın süt annesi olacaksın, diye buyurdu 
O andan bugüne kırk bin sene geçti. Her Rebiülevvel ayı, sütüm pınardan akan su gibi akar. Şimdiye kadar akan sütü Melaikeler,
Cenab-ı Hakk'ın emriyle biriktirdiler. Ve küçük bir deniz kadar süt birikti. Size gelen sütte oradan alınmıştır. Cenab-ı Hakk bu sütü size acıdığı için ve doğru yolda gitmeniz için bağışladı. Bu
Bediy-ür Reyhan bu sütün varisidir. Ben de bu konuları size anlatmak için geldim” dedi. Cenab-ı Hakk o an Cennet'in kapılarını açıp Cehenneminkileri kapattı. Bu hadise varisin üzerine olan Allah'ın lütfu sayesindedir.
Cibril-i Emin Peygamberlere “Muhammed As'ın süt annesine bakınız, Cenab-ı Hakk kendisine nasıl valide vermiştir” dedi.
Bediy-ür Reyhan buyurdu ki “Bu Muhammed Aleyhisselâm'ın validesidir. Size de gayet büyük hizmette bulundu. Ben de Resûlullah’ın süt kardeşiyim”
Bediy-ür Reyhan Hazretleri o sütü anlatmaya, hangi gizli sebeplerle indiğini bildirmeye başladı.
“Sizler bu sütten içeceksiniz. Kıyamette tüm Peygamberlerden önce, Muhammed Aleyhisselâm'ın şefaatine ulaşmak ve o şefaate
aracı olmak için içeceksiniz. Dünyada ve ahirette yokluk çekeceğiniz gün olmayacaktır. Cenab-ı Hakk sizi, dünyadaki diğer tüm dağlardan daha şerefli olan ve kendisinin göründüğü (tecelliyat) bir dağa davet etmiştir. Sizler burada düşmanlarınızın yok olması ve o ilahi emrin başarıyla yerine getirilmesine izin verecek olan Cenab-ı Hakk'a yalvaracaksınız. Bu dağın üzerinde bir yerde bir cemaat toplanacak ve onlar Resûlullah’ın son ümmetlerinden ve o ümmete hizmet eden Evliyaların en büyüklerinden olacaktır. Cenab-ı Hak bu Ricalleri buraya davet ederken, Cennet'in kapılarını açar. Cennet'e ve Cehenneme gidecek olanları onların belirlemelerine izin verir. Sizde bu günlerde kendiniz ve ümmetiniz için sığınacak ve yardım alacak kapılar arayınız” buyurdu.
O saatte Melaikeler yedi bin kadeh getirdiler. Bediy-ür Reyhan sütü doldurup Peygamberlere takdim etti. Peygamberler Cibril-i Emin'e “Bu sütü ne tarafa dönüp içelim?” diye sordular. 
Bediy-ür Reyhan'da “Kâbe-i Muazzama'ya dönüp içiniz” diye Kâbe’nin yerini ve makamını gösterdi.
Cibril-i Emin'de “Bu şeref size Muhammed Aleyhisselâm'ın hediyesidir. O'nun ümmetinin kıblesi olan Kâbe-i Muazzama'ya dönerek içiniz” buyurdu.
Mahşer (Hesap) Günü'nde Resûlullah’ın şefaatine erişmek niyetiyle içtiler. 
Cenab-ı Hakk'tan bir ses geldi ki “Şefaate ilk erecek olanlar sizsiniz. Sizden sonra ümmetinize de kısmet olacaktır”
İbrahim As.'la diğerleri Ayn-ı Musaffa'ya (Pınar) geldiler. 
Bediy-ür Reyhan'ın aracılığı ve tarifi üzerine düşmanlarının yok olması için içtiler. Bir saat içinde yedi bin Peygamberin düşmanları yok oldu. İbrahim As.'ın düşmanı olan Nemrud kaldı.
“Ya Halilullah, arzu ederseniz Cenab-ı Hak bu düşmanınızı helak edecektir. Ama Makam-ı Tefviz (Helak İşini Allah'a bırakma) açısından eksikliktir ki, siz bundan mahrum kalırsınız. Çünkü Nemrud'un size karşı olan düşmanlık derecesi henüz gelmesi gereken noktaya ulaşmamıştır”
Hazret-i İbrahim, Nemrud'un helak olmasını istemedi ve bunu Cenab-ı Hakk'a bıraktı.
Diğer Peygamberler, Bediy-ür Reyhan'a “Şu ana kadar Cenab-ı Hakk'ın bizlere bağışladığı nimetler konusunda delil ve aracı olduğunuz gibi, bir vaaz ile öğüt olması için yardım etmenizi rica ederiz” deyince, Bediy-ür Reyhan “Ya Enbiyalar size bahsetmiş olduğum, O gün bu dağa gelip toplanacak olan Ricalullahtan bahsedeyim. O son asırda hizmet edecek olan Ricaller, Ahiret nimetlerinden vazgeçmişlerdir. Halbuki siz o nimetleri istiyorsunuz. O Ricallerin sadakat (bağlılık) dereceleri tam ve son seviyededir. Son zamanın ümmeti bu dağa gelip, Ayn-ı Musaffa'dan abdest alıp içerler. Ricallerde, Cenab-ı Hakk'ın kendilerine bağışladığı güçle, o ümmetin Tevhid ve Tasdik dereceleri hariç amellerinde ne kadar kusur var ise affettirir. Cenab-ı Hakk bütün ümmeti ne niyetle yaratmış ise, o ümmetin bunu anlamalarını sağlar”
Peygamberler “Bu Ricalullah Hazeratı, kendi zamanlarında yetişemedikleri ve hesapları kesilmiş olanlar için nasıl hizmet ederler” diye sorunca, Bediy-ür Reyhan 
“O Ricaller için zamanın önemi yoktur. Onlar için hüküm verilmiş-hesap kesilmiş diye bir şey de yoktur. Cenab-ı Hak, sonu belirlenmiş olanlar dahil, o sonu değiştirmelerine izin verir. Cenab-ı Hakk'a olan yalvarmaları sonucu, onlar nasıl olmasını isterlerse o şekilde olur. O Ricaller, Resûlullah Efendimizin Ümmetinden başka diğer tüm Peygamberlerin ümmetlerine de hizmet ederler” dedi. 
İbrahim Aleyhisselâm “O ümmetleri de bildirin” deyince,
Bediy-ür Reyhan “Evet Cenab-ı Hak onlara, diğer tüm Peygamberlerin, otlar, taşlar ve topraktan daha çok ve kapsamlı olan mirasından daha üstün ve olgun bir miras hediye etmiş ve bağışlamıştır. Sadece ümmet ve kavimler değil, dünya yaratıldığından itibaren kıyamete kadar yerden bitecek ot ve bitkinin tamamını bilirler. Çünkü Onlar, tüm Peygamberlerin, tam manasıyla varisleridir” buyurdu. İbrahim Aleyhisselâm “Sen de Onlardansan, Cenab-ı Hak bu mirası sana da bağışlamıştır” deyince, Bediy-ür Reyhan “Ya Halilullah size ispat etmek için, Muhammed Aleyhisselâm'ın tüm ümmetini teker teker sayayım. Dinleyiniz, daha sonra diğer ümmetlere ve sizin ümmetinize de sıra gelecek” deyip (Meleküti üzere tayyı lisanla) inanılmaz hızlı bir şekilde saydı ve bildirdi. Sonra diğer Peygamberlerin ümmetlerini de saydı. O an İbrahim Aleyhisselâm ile diğer Peygamberler sarhoş gibi hiçbir şey hissetmez oldular. Cibril-i Emin'e öyle bir hal oldu ki, o an ilahi bir emir gelecek olsa bu emri Peygamber Efendimize ait olan yirmi dört bin İlahi ve yedi bin Meleküti isim okuyup yerine getirecek. Ve o isimleri okudu. Peygamberler o an kendilerine geldiler. İbrahim Aleyhisselâm, Bediy-ür Reyhan'a “Biz O Ricallerin derecelerinin ne kadar yüksek olduğunu anladık. Sizden bir ricamız daha olacak. Bu dağda, Cenab-ı Hakk'ın tüm lütuflarına ve İlahi nimetlerine aracı ve delil olduğunuz gibi, o cemaatin toplanacağı zaman verilecek İlahi yardım ve lütuflardan bizlerin de yararlanması için aracı ve delil olmanız” deyince, Bediy-ür Reyhan da “Yirmi dört bin İlahi ve yedi bin Meleküti ismin sahibi olan Muhammed Aleyhisselâm hürmetine ricanızı ve duanızı (Niyaz) kabul ettim” buyurdu.
Hazret-i İbrahim “Bu toplantının söz verilen vakti ne zamandır?”
Bediy-ür Reyhan, Cibril-i Emin'e “Ya Eminullah, bu toplantının vakit ve zamanını bu ibadet yerinin her tarafına yaz, ziyarete geldikçe görsünler” 
Cibril'de ibadet yerinin dört köşesine toplantı gecesinin zamanını yazdı. Bu 1352 senesi idi. (Miladi 1933-1934) 
Bediy-ür Reyhan Hazretleri'nin delil ve aracı olması sayesinde bu kadar iyilik ve şerefe eriştiler. Bediy-ür Reyhan o Peygamberlere vaiz ve imam oldu. Onlar, Muhammed Aleyhisselâm'ın ümmetinin ve tarikat ehli olanların ilim derecelerini de anladılar.
Cenab-ı Hakk, Bediy-ür Reyhan Hazretleri'ne, Muhammed Aleyhisselâm için ayrılmış olan sütün artanını kendisine vereceğini ve bu sebeple Resûlullah’ın süt kardeşi olduğunu da bildirdi. Bediy-ür Reyhan Hazretleri, bu sütten hissedar olduğu ve içtiği için, kendisinden başka Evliya'ya kısmet olmayan yirmi dört bin ilim ve hikmet kazandığını da bildirdi. Bu ilim ve hikmetlerden Cibril-i Emin'in de haberdar olduğu ama bunlara aracı olamayacağını da bildirdi.





 -----------------------------------------------------------------------------
Hazret-el Üstaz Kaddesallahu Sırreh-ül Ala ve Aziz 
Hazretleri buyuruyorlar ki,
Bediy-ür Reyhan Hazretleri bizim İhvanlarımızdandır. Cenab-ı Hakk'a, O'nun gibi ihvanları bize verdiği için şükrederim.
Ey İhvanlarım, Cenab-ı Hakk'ın lütuf ve cömertliğindendir ki, bizler de bu senelere ve günlere denk getiriliyoruz. Bütün Peygamberlerin, yardım ve ilimlerinden hissedar olmak istedikleri bu Ricallerin, büyük meclislerinin toplanma zamanında bizde bulunuyoruz. Şerafuddin 
  -----------------------------------------------------------------------------
Bediy-ür Reyhan Hazretleri Peygamberlere buyurdu ki 
“Halilullah ve Peygamberler, Cenab-ı Hak 104 kitap göndermiştir. O kitaplar benim kalbimde yazılıdır. Hatta Cenab-ı Hakk'ın o 104 kitapta bahsetmediği gerçekler dahi kalbimde yazılıdır. Cenab-ı Hak, Peygamberler ve Elçilerine emirlerini bildirmek için Cibril-i Emin'i aracı yapmıştır. Fakat Cibril-i Emin'in anlayamadığı ve idrak edemediği gerçekler ve ilimleri bizlere bildirmiştir. Bizlere bildirilen ve kalplerimizde saklı olan gerçek ve ilimlere, Semavi Kitaplar ve Elçiler dayanamazlar, Onların hakikat anlayışı eksik kalır. Bizim göğsümüz ve kalbimiz Levh-i Mahfuz'dan daha geniş olarak yaratılmıştır. Levh'in dayanamayacağı gerçek ve ilimlere dayanırız. Ya Halilullah, ben size hangi ilim ve gerçeklerden bahsedeyim?”
Halilullah'da “Sizin ve arkadaşlarınızın sahip olduğu ilimlerden söyleyiniz” Bediy-ür Reyhan'da bütün Ricaller adına buyurdu ki 
“Ya Halilullah, bizlerin ümmete yapacağımız hizmet şöyledir. Ümmet-i Muhammed'den bir kimse, yüz yirmi dört bin büyük günah işleyip, tövbe etmeden, pişman olmadan ve istiğfar etmeden ölse dahi, o günahlar, birimizin ona şahit olması hürmetine, Cenab-ı Hak tarafından affedilip, bağışlanır. İkinci defa şahit olursak bunun hürmetine, onların günahlarını sevaba çevirir. Bizlerin duası hürmetine, Ümmet-i Muhammed'in üzerinde bulunan kul hakkı dahil hakları bile affedilir”
 -----------------------------------------------------------------------------
Hazret-el Üstaz Kaddesallahu Sırreh-ül Ala ve Aziz 
Hazretleri buyuruyorlar ki,
Bu hakikat ilmi, zahiri şeriat ile anlaşılamaz, ölçülemez. Hakiki ilme ait bir sırdır. Karanlığın ve zayıflığın arttığı ve Ümmet-i Muhammed'in Adüvv-i Erbaa'ya (nefs, heva, şeytan, dünya) esir olduğu bir zamanda bulunduğumuzdan, Cenab-ı Hakk'ın kullarına ve Resûlullah’ın ümmetine olan şefkati ve sevgisi sebebi ile bu yetki bizlere verilmiştir. 
Bu zamanda insanlar bilimdeki yenilikler ve fen alanlarındaki yükseliş sayesinde icat edilen vasıta ve elektrik sayesinde na kadar rahatlık ve faydalar görüyorlar. Zikredilen maddi-manevi ilimleri kullarının akıl ve kalplerine verdi. Bizden sonra gelecek insanlar ve Evliyalar da devamlı seviyeyi yükseltip türlü türlü harikalar icat edeceklerdir. Bu oranda da İlahi Merhamet sıfatıyla, bu Ricallerin kullarını affettirmeye yetkili kılacaktır. Evliyalara yetki verecektir. Bizlerden sonra gelecek Ricallere (sürekli güçlenecek) biz dahi muhtaç kalacağız. Bu zamanlarda Cenab-ı Hakk'ın Cemal tecellisi (iyilik ve bağışlayıcılık) en üst seviyede olacağından, bu bağışlayıcılığından dolayı Resûlullah ve onun has ümmeti olan o Ricallere bu gücü veriyor olacak. Fıtrat-ül İslam (Her doğan,İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar) kararını da bize vermiştir.
Bunun anlamı Şeriatla ölçülemez. Hakiki ilimden bir sırdır. Davet edilenler (ümmet-i davet) de bunun içindedir.

Hazret-i Musa'nın Firavundan kurtuluşuna aracı olan da ihvanlarımızdan İbrahim-ül Azeb'tir. Bu zat İbrahim Aleyhisselâm ateşe atıldığında, sabretmesine, Allah'a havale etmesine ve Allah'a teslim olmasına da aracı olmuştur. Hz. Musa ve İbrahim Aleyhimüsselâm'ın dereceleri bu ahlak için yeterli gelmedi. Bu gibi olaylar Ümmet-i Muhammed'in son zamanlarında bulunanlara kısmet olmuştur. Peygamber Efendimiz zamanında bulunanlar, Cenab-ı Hakk'ın Cemal-i Mutlak 
(iyilik ve bağışlayıcılık) Tecellisine tutkun ve aşıklardı. 
O Peygamberler de bu zamanda bulunmayı arzu ettiklerini 
Bediy-ür Reyhan'a bildirdiler.

Şerafuddin.

Zatların diğer menkıblerini okumak için lütfen ismine tıklayınız.
Şeyh Şerafeddin K.S. Cibril-i Emin Bediy-ür Reyhan hz.
Anahtar Kelimeler
İbrahim Aleyhisselâm cib Cibril-i Emin