3 İhlas-ı Şerif
1 Fatiha
DUA : Eûzu billahi mineş-şeytânirracîm. Bismillahirrahmanirrahîm. İla şerefi ruhun nebiyyi ve ila ervahi ve alihi ve ashabihil kiram ve ila ervahi eimmetil erbaa ve ila ervahi meşahina fittarikatil nakşibendiyyetil aliyye hassaten ila ruhi Ebul-beha, ebul-fukara, ebul-alemin hazretel üstaz (Şeyh Şerafeddin) EL-FATİHA
Cenab-ı Hak Teâlâ tarafından, halkı, Hak ve sırat-ı müstakîm yani dosdoğru yol olan İslâmiyet’e ulaştırmak ve kurtuluşlarına aracı olmak için görevli olan Resûlullah’ı tanımayan kimseler, her ne kadar dünya gözü ile kendisini görüyor olsalar da, hakikat bakımından ama ve esamm yani kör ve sağırdırlar. Ve hesap günü, kör ve sağır olarak dirilip, toplanacaklardır. Bundan dolayı, en az derece ile olsa bile, Rahmeten li'l-âlemîn yani alemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Efendimiz Aleyhisselâm’ı bilmek ve emn ü emân yani bir korku ya da şüphe hissetmeden, Hak tarafından Resûl olarak gönderildiğini anlayabilmek, bütün ümmet fertlerine vahid-i vacib yani zorunludur.
Efendimiz Aleyhisselâm’ın, İndallahu Teâlâ, ne kadar kıymetli ve değerli olduğunu bilmeyen kimselere, O’nun getirmiş olduğu Şeriat-i Garra’sı ve evamiri yani kanun, hüküm ve emirlerini anlayabilmelerine aracı olması niyetiyle, Seyyid-i Kâinat Efendimizin Mirac-ı Şerifi’ne ait olan menkıbeyi anlatıyoruz.
Kurba denilen bir memleketin reisi ve padişahı olan sedid adında birisi vardı. Bu reis, Efendimize düşmanlık eder ve çokta nefret ederdi. Bütün toplanmalarında, Efendimiz aleyhinde şiirler okuttururdu. Bunun iki de arkadaşı vardı ki, Hicaz kıtasının en meşhur şairlerindendiler. Bir tanesi Kâ‘b b. Züheyr diğeri Ebû Musa el-Eş’ari’ydi. Burada anlatılacaklar, bunların İslâm ile şereflenmelerinden önce yaşanan olaylardır. Yoksa bu iki kimse, Efendimiz’in seçkin Ashab-ı Kiram’larındandır.
Bu iki şair, yollarının üstünde olan reisi ziyaret etmek amacıyla evine geldiler. Reis bunları çok güzel ağırladı ve ikram etti. Yemek ve şarap hazırlattı. Yiyip, içerlerken Kâ‘b b. Züheyr, Efendimiz aleyhinde bir şiir okudu. Toplandıkları yerin arka taraflarında, ayakta duran yedi yaşlarında bir kız çocuğu, bu şiiri duyunca gözleri doldu ve yaşlar akmaya başladı. Bunu gören şair, reise, “Ya seyyidi, bakınız doğru olan sözlerimin etkisi ve sözlerimi tasdik etmek için kız ağlamaya başladı” dedi.
Kız hemen onun üstüne atladı ve,
“Allah belanızı versin. Diliniz tutulsun. Utanmadan, sıkılmadan, bütün evcil ve vahşi hayvanların bile Risalet ve Nübüvvet’ ini tasdik etmiş, onaylamış olduğu, Hâtem-ül-Enbiyâ Muhammed Aleyhisselâm hakkında böyle yalan sözler söylemeye nasıl cesaret ediyorsun” dedi. Şair Kâ‘b b. Züheyr,
“Kızım, söylediklerinin doğru olduğunu ispat edebilir misin?” dedi.
Kız, “Allah gözlerinizi kör, kulaklarınız sağır etmiş. Bir dışarıya baksanız, bütün vahşi ve ehil hayvanların, birbirleri ile kaynaşıp sohbet ettiğini görürsünüz” dedi.
Şair ve reis dışarı baktılar. Kızın söylediği gibi, kaynaştıklarını hatta kurtlar ile kuzuların yan yana durduklarını gördüler. Buda, o gece Mirac-ı Şerif olduğu için gerçekleşmişti. Böyle büyük ve harika bir olay olmasına rağmen, reis ve Kâ‘b b. Züheyr’de bir değişiklik olmadı. Fakat, Ebû Musa el-Eş’ari, “Bu kızın sözleri benim için delil ve işarettir. Böyle masum bir çocuğun, bu şekilde söz söylemesi, bu işin hakikat olduğuna kanıttır. Ben, Mekke-i Mükerreme’ye gidip Muhammed’in Huzur’una çıkacağım. Kendisine iman edip Din-i İslâm’ı kabul edeceğim” dedi. Reis bunun sözlerine aldırmadı. Memleketinin ileri gelenlerini davet etti. Bu kız hakkında düşünüp, birbirlerine danıştılar. Sonunda, bu masuma zulmederek, fırına atıp yakmaya karar verdiler. Reis onayladı. Tekrar olarak kıza, “Kızım, bu sözlerinden vazgeç. Dinimize karışma” dedi.
Kız, “Bizim âbâ vü ecdad yani atalarımızdan kaç âlim, bize bu aydan haber verdi. Bunu bilirken, siz nasıl inkâr ediyorsunuz?” dedi.
Reis, kızı susturamayacağını anlayınca, bunu fırına attırmak için emir verdi. Kızın annesi gelip, kıza güzel bir elbise giydirdi. Kız,
“Validem, ümitsiz olmayınız, merak etmeyiniz. Bugün benim bayram günümdür. Hazreti Muhammed için başa gelen bela, benim için nimetin ta kendisidir. Hesap günü, O’nu görünce ödülümü isterim. Senin için de şefaat isterim” dedi.
Reis, emredip kızı fırına attırdı. Fakat, Hâfız-ı Hakikî yani koruyup saklayan ve yarattıklarını esirgeyip gözeten Allah, onu ateşten korudu. İbrahim Aleyhisselâm gibi muhafaza ederek ateşten yanmasını engelledi. Hatta o kadar ki, fırının içinden yeşil otlar çıktı. Cibril Aleyhisselâm, Allah’ın emri ile fırını söndürdü. Ve Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm Hazretleri’ne haber verdi.
“Ya Muhammed, bugün Hak Teâlâ Hazretleri’nin emri ile, zulmetmek için fırına atılmış bir kızcağızı kurtardım” buyurdu.
O kızın soyundan yüz yedi kimse gelecektir ki, Efendimize olağanüstü hizmet edecekler. Hizmetleri kıyamete kadar sürecektir.
Cibril Aleyhisselâm’ın buyurduğu büyük kimseler ve Evliyâullah içinden son kimse, Mevlâna Muhammed Zahid-il Anadolu Hazretleri’dir. Bu kimse intikalinden sonra, kırk gece, Cenab-ı Hak Teâlâ Hazretleri’ne yalvaracak ve her gece yapacağı duâ, dokuz yüz bin kimsenin, kötü yolda oluşları ve eşkıyalıklarını (şekâvet), mutluluklara değiştirmeye aracı olacaktır.
Sahabe-i Kiramdan, Mevlâna Ebû Musa el-Eş’ari Radiyallahu Ahn Hazretleri’nin, İslâm ile şereflenmelerine sebep, üç konu vardır.
Birincisi, bu kızın olayıdır.
Bahsedilen memleket halkının eksiksiz bir şekilde fethedilip, İslamiyet’in kabul etmesine sebep, Ebû Musa el-Eş’ari RA.’ın, Efendimizin huzuruna gelerek, İslamiyet’i hemen kabul ettiği sırada, Resûl-i Ekrem Aleyhissâlatü Vesselâm, Kur’an-ı Azimüşşan’ın okunması için emir vermişti. O an, ne kadar Kur’an Ayeti varsa tamamı fetih olundu. Resûl-i Ekrem’in emri üzerine okundu ve o okumanın etkisinden, kırk kadar sahabe sekir hale düştü. Ebû Musa el-Eş’ari hakkında bu ayet-i kerime indi.
Esteizubillah, ‘Yâ eyyuhellezîne âmenû men yertedde minkum an dînihî fe sevfe ye’tîllâhu bi kavmin ---- Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine bir topluluk getirir ki’ Sadakallâhu’l-azîm.
Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm, bu ayet-i kerimenin kendisi hakkında indiğini bildirmek ve göstermek için, mübarek elini, Ebû Musa
el-Eş’ari’nin kürek kemikleri arasına hafifçe vurdu ve, ona iltifat olsun diye, ‘Hum kavmi haza’ ve yani ‘fe sevfe ye’tîllâhu bi kavmi’ “Bu kavim, bunun evlat, soy ve neslindendir” buyurdu.
Seyyid-i Kâinat Aleyhi Efdal-üt-tahiyyât Efendimizin, Mirac-ı Şerif’ini, Hak Teâlâ Hazretleri, esteizubillah,
‘Subhânellezî esrâ bi abdihî leylen minel mescidil harâmi ilel mescidil aksa --- Ayetlerimizi göstermek için, kulunu geceleyin Mescid-i Haram’dan, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya yürüten Allah, Sübhan’dır’ ayet-i kerimesi ile bildirdi. Ve bu, Mirac-ı Şerif’in, Hak Teâlâ Hazretleri’nden, Seyyid-i Kâinat Efendimize özel bir daveti olması demektir. O zamana kadar, hiçbir Nebi, Peygamber ya da melâike-i mukarrebîn yani Allah’a yakın olan meleklere bağışlanmamış olan İlahi hazine ve sırları kendisine bağışlamak için belirlemiş olduğu bu özel davet gününü, Cenab-ı Rabbü'l-izzet ve’l-azamet diğer hiçbir şeyi yaratmazdan yüz yirmi beş bin sene önce bildirdi. Ve Cibril Aleyhisselâm, o günden başlayarak biran bile unutmayıp, bu geceyi gözledi. Bahsedilen gece, Cibril Aleyhisselâm, Cennet’ten Burak alıp Efendimizin huzuruna geldi. Birtakım melekler, Sidretü'l-müntehâ’dan Kudüs-ü Şerif’e kadar, saygı içinde sıra halinde durdular. O meleklerin ellerindeki nur, güneşin nurundan daha parlaktı. Cibril-i Emin Aleyhisselâm, tüm yaratılmış olanlara, vahiy olarak bildirdi. Ve tüm varlık ve zerreler, Efendimizi karşılamak için beklediler.
Demek ki Cibril-i Emin Aleyhisselâm, Mirac-ı Şerif gecesinde, Efendimize saygı gösterip, hürmet etmeleri için, tüm yaratılmış olan zerre ve varlıklara gidip, kendisini karşılamanın İlahi emir olduğunu bildirdi. Ve bütün büyük Peygamberlere,
“Muhammed Aleyhisselâm, Kudüs-ü Şerif yolu ile Hak Teâlâ Hazretleri’nin huzuruna varacaktır. Siz karşılamak için Mescid-i Aksa’ya gidiniz. Hak Teâlâ böyle buyurmuştur” diye bildirdi.
“O makamda, O’na uyarak, iki rekât namaz kılarsınız. Ömrü hayatlarınızda, Cenab-ı Hak Teâlâ’nın size bağışlamış olduğu Nübüvvet ve Risalet sayesinde kazanmış olduğunuz ilim ve hikmetlerden, bu kılacağınız iki rekât namazın fazileti, sizin için daha kıymetli ve üstündür. Hak Teâlâ böyle buyuruyor” dedi.
Büyük Evliyâ’dan bir kimse, Cibril-i Emin Aleyhisselâm’dan şöyle nakletmiştir;
Cibril Aleyhisselâm Hazretleri’nin, Leyle-i Mirac’ı bildirirken yapmış olduğu vazife için bağışlanan mutluluk-fazilet, ömrü boyunca bütün Nebi ve Peygamberlere yapmış olduğu, İlahi kitapları bildirmek, tesbihat, emir ve diğer görevleri bildirirken kazanmış olduğu ve olacağı faziletten üstün ve büyüktür.
Anlatıldığı şekilde, Cennet’ten Burak alıp, Efendimizin istirahatte olduğu, halası Ümmü Hânî’nin evinin kapısını çaldı. Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm’a zaten malum olduğu için, hazırdı ve beklemekteydi. Yapılması gereken tüm işleri de bitirmişti.
“Lebbeyk Ya Eminullah, sem'an ve taaten bi Emrullahi Teâlâ” Yani, Allah’ın emrini işittim ve itaat ettim, buyurdu.
Cibril-i Emin,
“Ya Habibi, Ya Muhammed, Cenab-ı Hak Teâlâ Hazretleri’nin sana yüz yirmi beş bin sene önce söz verdiği özel davetin zamanı gelmiştir. Ve sizi bu gece davet ediyor. Alem-i Ezeliyyemde kendisi için ayırmış olduğum sırları vermek için, Habibim Muhammed’i davet et, buyurdu” dedi.
Hak Teâlâ, İsmail Aleyhisselâm’a da, “Oğlunuz ve Habibim Muhammed’i huzuruma davet ediyorum.
Bu yükseliş için özel olarak ayrılan, Mirac-ı Şerif’i indirin ve Mescid-i Aksa’ya kadar uzatın” buyurdu.
Cenab-ı Hak Teâlâ bu vazifeyi, İsmail Aleyhisselâm emrini (Kurban olayı) tam ve eksiksiz bir şekilde kabul ettiği için, ödül olmak üzere kendisine bağışlamıştır.
Cibril-i Emin, Efendimiz ile beraber Harem-i Şerif’ten (Mescid-i Haram) çıkarlarken, Cenab-ı Rabbü'l-izzet ve’l-azamet Hazretleri tarafından bir emir geldi,
“Ya Cibril, Habibim Muhammed’e bildir. Bu mirac yolunda Mescid-i Aksa’ya kadar dört makamda, ikişer rekât namaz kılsın. Ve sizde bütün melekler ile beraber kılınız”
Cibril-i Emin, Efendimize İlahi emri bildirdi. O makamların tamamında kılınacak olan namazların sevabının da, zuafa ümmet yani zayıf olanlara ayrılacağını bildirdi.
Birinci makam, Efendimiz Aleyhisselâm Hazretleri’nin, Ravza-i Mutahhara’sının bulunduğu makamdır.
İkinci makam, Musa Aleyhisselâm Hazretleri’nin duâ makamı olan Tûr-i Sinâ yani Sinâ Dağı makamıdır.
Üçüncü makam, İsa Aleyhisselâm Hazretleri’nin Mevlid-i Şerif’i yani doğum yeri olan Beytüllahim makamıdır.
Dördüncü makam ise, Mescid-i Aksa makamıdır. Efendimizin bütün Peygamberlere imam olduğu makamdır.
Emir üzerine, bu dört makamda namazları eda buyurdu, kıldı.
Ümmet fertlerinden bir kimse, hulus-i kalb ve hüsn-ü itikad yani samimi olarak ve inanarak, Efendimize tabi olarak, uyarak, Leyle-i Mirac’ta bu sekiz rekât namazı kılarsa,
Birinci iki rekâta karşılık, Cenab-ı Hak Teâlâ bütün Nebilerin ibadetlerine karşılık bağışladığı sevaba eş sevap ve ödüllere ulaştıracaktır.
İkinci iki rekâta karşılık, Hazreti Musa Aleyhisselâm’ın etmiş olduğu bin bir adet duâ sonrası, kendisine bağışlanan Rıza-yı Hak yani Allah’ın rızası, kendisine de verilecektir.
Üçüncü iki rekâta karşılık, Hazreti İsa Aleyhisselâm’ın kazanmış olduğu sevaba eş sevap verilecektir.
Dördüncü iki rekâta karşılık olarak da bütün ömründe kılmış olduğu farz namazları, sanki Efendimizin huzurunda ve O’na uyarak kılınmış gibi sevap verilecektir.
Burada anlatılan ödüllere ulaşıp, erişmeye, Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm kefil, delil ve aracıdır.
Namazın kılınış şekli ber-vech-i zir yani aşağıdaki gibidir.
Birinci rekâtta Fatiha-i Şerif’ten sonra on bir İhlas-ı Şerif,
İkinci rekâtta Fatiha-i Şerif’ten sonra yedi İhlas-ı Şerif okunacaktır.
Her iki rekâtta bir selam verilir. Her namazın başında, niyet edilir.
Bu şekilde, Mirac-ı Şerif gecesinde, bütün göklerde bulunan büyük melekler, bu namazları kılarlar. Ve bütün büyük Evliyâ’lar da kılar. Anlatılan gecede yani 1348 senesi, Receb-i Şerif’in yirmi yedinci gecesi, asrımızda bulunan bütün şerefli Evliyâ’lar toplanarak, Mevlâna Muhammed Zahid-il Anadolu Hazretleri’nin cenaze namazını kılarlar. Bu asırda buluna Evliyâ-i Kiram Hazeratı’nın içinde bazı Ricaller vardır ki, her yirmi dört saat içinde, Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm Hazretleri’nin yirmi dört bin emrini yerine getirirler. Bu kimse de o Ricaldendir.
Bir kimse yemin etmiş olsa, mesela yüz yirmi dört bin Nebi ve Peygamber’e hizmet etmezsem eşim boş olsun diye, bu Mevlâna Muhammed Zahid-il Anadolu Hazretleri’nin Ruh-u Şerif’lerine hediye etmek için bir Fatiha-i Şerif ve on bir İhlas-ı Şerif okursa, onun ailesi boş olmaz. Çünkü, bu Anadolu Hazretleri, bütün Peygamberlerin hakiki mirasçısıdır. Bu zata yapılan hizmet, Peygamberlerin tamamına yapılmış olan hizmete benzer.
Resûl-i Ekrem Aleyhisselâm, Cibril’den ayrıldıktan sonra, ilk manevi adımını, Serir-i lâ (yüksek taht) makamına attı. Ve bu makam gibi yirmi dört bin makam kat etti. Her adımında, Cenab-ı Hak Teâlâ, kendisi ve ümmetine, Kur’an-ı Kerim’de bildirilmemiş olan özel faziletler ve olağanüstü bağışlarda bulundu.
O gece, bütün ecza-yı kâinat ve zerrat-ı cihan (bunu anlatacak Türkçe kelime yok ne yazık ki, tüm zerreler, atomlar) Efendimiz Hazretleri’nin mübarek vücuduna dokunma ve buluşma şerefine eriştiler. Ümmet-i Merhume (Allah’ın rahmetini kazanmış) içinden bazı büyük Ricalullah, Efendimizin diğer Peygamberlere imam olarak kıldırmış oldukları namaza katıldılar. Ve bazıları da Efendimize uyarak diğer namazları kıldılar.
Resûl-i Ekrem Aleyhissâlatü Vesselâm, huzura vardığında, bu kavuşmanın şiddeti ve yakınlıktan kendisinde bir telaş ve oraya alışmamışlık ortaya çıktı. Cenab-ı Rabbü'l-izzet ve’l-azamet Hazretleri, kendisini teselli etmek ve dostluk hissi olsun diye, Sıddîk-ı Ekber Radiyallahu Ahn Hazretleri’nin seslerini duyurdu.
Ve o ses ile konuştu! görüştü. Hatta, Resûlullah Efendimiz, kendisinden önce Sıddîk-ı Ekber o makama gelmiş sanarak, onunla konuşmaya başladı. Ve Sıddîk-ı Ekber o an, Resûlullah’ta ortaya çıkmış olan bütün sır, hazine ve Mirac’a mirasçı oldu.
Gâr-ı Sevr’de (mağara) Efendimizin, Sıddîk-ı Ekber’e telkin etmiş olduğu yani bildirip, öğrettiği, Sadat-ı Nakşibendiyye’de alâ-meratibihim yani derecesine göre bu ilim ve sırlara mirasçı oldular. Her ne kadar yüksek makam-derece sahibi olsalar da, diğer büyük Evliyâ’lar bu ilimlere erişemezler.
Cenab-ı Rabbü'l-izzet ve’l-azamet Hazretleri, bu değerli kimselerin aracılığıyla, şu an içinde olduğumuz, bu mübarek gecenin fazilet-mutluluklarına hepimiz ulaştırsın.
Muhammed Zahid Hazretleri, bahsedilen Mirac gecesinde, öyle bir duâ ederek yalvaracaktır ki, bu duâ sırasında, Cenab-ı Hak Teâlâ Hazretleri, sekiz Cennet’in kapılarını açar. Ve Nar-ı Cehennem’in kapılarını kapatır. On bir bin ayrı duâ eder ki, böyle bir yalvarış şimdiye kadar hiçbir Velîyullah’ın dili ile söylenmemiştir.
Allahümme infa’na bi berekatihim ve fuyuzatihim
Amin bihürmeti Seyyidi'l-Mürselin