
İNSAN ÖMRÜNÜN AKSAMI HAKKINDA
Hazret-el Üstaz Kaddesallahu Sırrehul Alâ ve Aziz Hazretleri buyurmuşlardır ki,
İnsanın iki durumdan birisine kuvveti yeter, şöyle ki ya hayra davet olunur ya da şerre. Demek ki insan ya mutluluk yolunda olabilir ya da şekavet yani eşkıyalık. İkisine birden kuvveti olmaz.
Hayır yola davet eden imamda vardır, şer yola davet edende.
Şu hâlde herkes kendi durumunu göz önüne alıp düşünmeli, hayra davet edilip, hayırlı işler ile mi meşgul? Yoksa şerre davet edilip fena, kötü ve bozuk işler mi yapmaktadır? Hayra yol gösterici, rehber olan Kur’an-ı Kerim ve Seyyid-i Kâinat Aleyhisselâm’dır.
Bir kimsenin, esteizubillah,
“Ve lekad kerremnâ benî âdeme- Andolsun, biz Ademoğlunu yücelttik” ayet-i kerimesinde bildirilmiş olan bağış ve ikramlara ulaşıp, sahip olabilmesi için Kur’an-ı Azîmüşşân’ı rehber olarak alıp, tutması gerekir. Kur’an-ı Azîmüşşân’ı imam yani önder, rehber olarak tutmadıkça ve Sünnet-i Resûlullah’a tabi olarak, ona uymadıkça, esteizubillah,
“İnne şerred devâbbi indallâhis summul bukmullezîne lâ ya’kılûn - Şüphesiz ki yerde yürüyen canlıların Allah katında en kötüsü, aklı, idraki olmayan sağır ve dilsiz mahluklardır” ayet-i kerimesinin bildirdiği sırdaki kimseler gibi olur. Gece gündüz hayvan gibi yiyip içmekten başka bir derdi, endişesi kalmaz. Nasıl ki ticaret ile uğraşan bir kimse, her gün ve her zaman yaptığı işin ne tarafa gittiğini hesaplar, işler iyiye mi kötüye mi gidiyor, kâr ediyor muyum diye düşünür ve ona göre hareket eder, aynı o şekilde, insan hiç olmazsa ömründe birkaç kere olsun düşünmeli, hangi yoldayım, ne tarafa gidiyorum acaba diye. Ve hesap ederek, tartarak bu durumu düşünmelidir. Bir, iki, üç demeden uygun oldukça bu durumu düşünmeli, hesaplamalıdır.
Mesela insanda üç türlü durum, vaziyet vardır.
Birincisi, sinn-i nema yani gelişme, büyüme yaşı. Bu vaziyet, buluğ çağında başlar, insan otuz üç yaşına bastığı zaman sona erer. Bu yaşa kadar insan günden güne vücut olarak kuvvetlenir, gelişir. Olgunluğa doğru gider. O iki davetten biri bu yaşlarda mutlaka bulunur. Hayra davet edecek bir durumla karşılaşıp, kabul ederse, kuvveti ve vücudu olgunlaştıkça, o insanın imân, güzel ahlak ve insanlarla güzel geçinme kuvveti de günden güne artar, olgunlaşır. Eğer şerre davet edecek bir durumla karşılaşırsa, şer, fenalık ve çirkin işler günden güne artar. O halde insan bu sinn-i nemanın sonuna geldiği zaman mutlaka düşünmelidir. Gidişatını kendi kendine teftiş etmeli, incelemelidir. Hadd-i Buluğ yani ergen zamanından başlayarak başından geçen hal ve durumların ve işlediği, yaptığı işlerin, kendisine ödül olarak mı yoksa ceza olarak mı döneceğini hesap edip, düşünmelidir. Hak Teâlâ Hazretleri’nin emanetini zail yani yok etmiş midir? Ya da düzgün bir şekilde tamamlayarak, bitirmiş midir? Buluğdan o zamana kadar geçen on sekiz senenin muhasebesini yapıp, ölçüp, tartmalıdır. Eğer bu zamanı, günahlar ile kötü iş ve ahlak ile geçirdiyse, hemen istiğfar etmeli ve geri dönmelidir. O vakit, eğer tövbe ve istiğfarı hakiki ve samimi olursa, bunca işlenmiş olan günah ve kusurları, Cenab-ı Hak Teâlâ, hasenat yani iyilik ve güzelliklere dönüştürür. Bundan sonra da durumu, salaha yani dine bağlılığa, iyilik ve hayırlı olmaya döner.
İkincisi, sinn-i vukûf yani bilme, öğrenme dönemi. Bu yaşta insan tam kıvamına gelir. Ne eksilir ne de fazlalaşır. Bu dönem yedi seneden oluşur. Sonra başka devre dönüşür. Bu döneme girildiğinde de aynı şekilde muhasebe yapılmalıdır. Ömrü içinde geçirmiş olduğu günleri ve hayatını nasıl yaşadığını mülahaza etmeli yani dikkatlice düşünmelidir. Baktı ki kırk yaşına kadar geçirdiği hayatı gaflet ve dalalet yolunda yani hak yoldan sapmış ve gafil vaziyette buldu ve hatta Hak Teâlâ Hazretleri’nin emirlerini bırakmış, yasaklarını ve kötü işlere girişmiş şekilde buldu, o zaman tövbe, istiğfar ederek, gerçek anlamda pişman olarak, halinin ıslahı yani düzelmesi için her türlü sebeplere sıkı sıkıya sarılır. Eğer bu yedi senelik dönemde, bu şekilde nadim yani pişman olup, gaflet uykusundan uyanmaz ise Maâzallah!
Üçüncüsü, sinn-i inhitat yani çöküş, düşüş dönemi. Kırk yaşından sonraki zaman içinde o kimse uyanmaz. Artık o kişi Vadi-i Cehennemde kendisine yer hazırlayan kimselerden olur. Kırk yaşından sonra hidayet ve intibah yani doğru yol ve uyanma ortaya çıkmaz mı? Diye sorulursa, evet o kimseye yine de Cenab-ı Hak Teâlâ Hazretleri’nin tövbe ve rahmet kapısı açıktır. Fakat, kırk, kırk beş yaşına kadar sürekli isyan ve gaflet içinde bulunan, ayrıca o zamanı, lezâiz-i dünyeviye ve dâiye-i nefsani yani dünya zevk ve lezzetleri ve nefsi istek, arzular içinde geçiren kimsenin, uyanarak, pişman olarak, tövbekâr olması pek az görülmüş bir şeydir. O halde insan, aklı, ruhu, kalbi ve vücudunun hiçbir parçasına, isyan, yoldan ayrılma ve sapkınlığın karanlığı yerleşmeden uyanmalı ve bu tehlikeli yoldan dönmelidir. Yoksa bu karanlık seni ele geçirdikten sonra ondan kurtulmak kolay değildir.
Cenab-ı Hak Teâlâ, hidayet-i hakiki yani doğru ve hak yol üzere olabilmeyi cümlemize bağışlasın. Âmin.