Yazı boyut :

ŞEYH ŞERAFEDDİN KADDESALLAHU SIRRAHU’L ÂLA ve AZİZ HAZRETLERİ’NİN LEYLE-İ MİRAC HAKKINDAKİ MENKIBESİ


Leyle-i Mirac’da, Cenab-ı Hak, Fahr-i Alem Hazretleri’ni kendi haremine, yani başka hiçbir kimsenin ayak basmadığı yere davet etti. Diğer Enbiya’ların o makama gitmesi söyle dursun, Cenabı-ı Hak, Efendimiz’i nereye kadar götürdü? nereleri gördü? gibi konularda, bilgileri olmayan bir makama davet etti.

Cibril-i Emin’in makamı, Sidretü'l-Müntehâ’dır. Orada, Cibril’den ayrıldıktan sonra, yirmi dört bin senelik mesafe daha gitti.

Huzura geldiği zaman, Cenab-ı Hak, Efendimiz’in ne kadar isteği varsa tamamını dinledi. Hatta Efendimiz, ümmetin ihtiyaçlarını almak için Sidretü'l-Müntehâ’ya kadar geldikten sonra, elli kere daha, tekrar tekrar Huzura geri döndü. Bir kimse ihtiyaçlarının karşılanacağını bilerek te olsa, başka bir kimseye gitse ve kabul edilse, tekrar tekrar başka şeyler istemek için gitmeye utanır ve usanır. Buradan, Efendimiz’in ümmeti için ne kadar şefkat beslediğini ve sevgi duyduğunu anlayınız ki, yirmi dört bin senelik yolu, sadece ümmeti için tekrar tekrar gitti. Ve elli seferinde de, şu, bu , şunun oğlu, bunun şusu diye ümmetinin isimlerini sayıp, bildirdi. Bundan dolayı, bizleri de saydığından şüphe yoktur. O halde bizler için büyük nimettir. Şükür edelim.

Fahr-i Alem Efendimiz, Huzur-u İlahi’de kimin ismini söylediyse, o kimse Mahşer Günü, Liva-ül Hamd yani Efendimiz’in sancağı altında toplanacaktır.

Fahr-i Alem Efendimiz, ahirete intikal edeceği zaman, ehl-i hakikat yani Hak yolunda olanlar katında ve ‘İzâ Câe’ suresi indiği vakit, Efendimiz anladı ki, kendisinin Din’i tamamlandı, ikmal oldu. Ahiret’e intikalinin yaklaştığını ve seksen gün sonra yanlarından ayrılacağını bildirdi. Ve Rebiülevvel’in on ikinci gecesi, imsak vaktinde intikal buyurdu.

İntikalinden önce, Cibril-i Emin, Cenab-ı Hakk’ın selamı ile geldi.

“Ya Muhammed, bütün yer ve gök halkları sizi gözlüyor ve bekliyor” dedi. Fahr-i Alem,

“Lebbeyk, Cenab-ı Hak ümmetime ne yapıyor?” diye sordu. Cibril,

“Siz ne arzu ederseniz, onu yapacaktır” dedi.

Cibril-i Emin, yetmiş defa gitti ve geldi, her gelişinde,

“Cenab-ı Hak ümmetime ne yapacak?” diye sordu. 

Cibril de hepsine cevap verdi.

“Cenab-ı Hak, Sizin ümmetinizi Eşref-ül Ümme ve İkram-ül Ümem yani şereflenecek ve ikram edilecek ümmet kıldı” buyurdu.

Ne zaman ki, intikaline üç gün kaldı, Cibril-i Emin bütün meleklerle beraber gelip,

“Cenab-ı Hak selam eder. İsterseniz, dünyadaki fetihleriniz tamamlanıncaya kadar, yani İslam olması gereken bütün yerler fethedilip, bu iş bitinceye kadar, belki kıyamete kadar dünyada durabilirsiniz, ya da isterseniz şimdi Huzur-u İlahi’ye gidebilirsiniz

Ya Resûlullah” dedi. Efendimiz de,

“Böyle, fetihler tamamlanana kadar durmak istemiyorum” buyurdu. O zaman, Cibril-i Emin,

“Ümmetine karşı ne kadar da şefkatli” diyerek ağladı.


**Hayâtım sizin için hayırlıdır; benimle konuşursunuz ve size (ilâhî vahiy ve hükümler) bildirilir. Vefâtım da sizin için hayırlıdır. Amelleriniz bana arzedilir. Güzel bir amel gördüğümde Allah’a hamd ederim, kötü bir şey gördüğümde de sizin için Allah’a istiğfar ederim ---- Dikkat edin! Ben hayatımda sizin için bir emniyet vesîlesiyim. Vefât ettiğimde ise, kabrimde: «Yâ Rabbî, ümmetî ümmetî!..» diye ilk Sûr üfleninceye kadar nidâ edeceğim**


Cibril, kayboldu ve hemen geri geldi,

“Cenab-ı Hak Size selam eder, ‘Ümmetinin ihtiyârını yani iradesini bana versin, Ben onları himaye edeceğim yani koruyacağım’ buyurdu” dedi. Efendimiz de,

“Pekâlâ, sonradan gelen ümmetim ne olacak?” diye sordu. Sonra, Fahr-i Alem, yanlarında bulunan Ashab-ı Kiram’a,

“Ey Ashablarım, Cenab-ı Hakk’ın mekrinden emin olunmaz. Belki kıyamet gününde, ümmetim ile aramda bir hicab yani perde olur. Bana orada, siz de yardımcı olunuz. Eğer ki böyle olur da ümmetim ile aramda perde olur, Cenab-ı Hak onları hesaba çağırırsa, yanlarında olmazsam halleri ne olur?” dedi.

Bu söz üzerine, Cibril-i Emin geldi,

“Ya Resûlullah, ümmetiniz için, Sizden başka bir aracı yoktur”

dedi. Sonra, Azrail Aleyhisselâm geldi ve, Cenab-ı Hakk’ın

“Fahr-i Alem ne derse, ona uygun davran” dediğini bildirdi.

Efendimiz, Azrail’e de sordu,

“Cenab-ı Hak, ümmetime ne yapıyor?” diye. Buna cevap olarak, Cenab-ı Hak, gök alemine şöyle bildirdi,

“Ümmet-i Muhammed, Ümmet-i Merhume, Ümmet-i Mağfuredir yani rahmete ulaşmış ve affolunmuş ümmettir” buyurdu.

Resûlullah Efendimiz, Hazreti Âişe Validemiz’e,

“Yanıma gel Ya Âişe, evde tasadduk edecek neyimiz var?” diye sordu. Yedi adet hurma cevabını alınca, tasadduk edilmesini söyledi. Hazreti Âişe, dışarıya çıktığında, Veysel Karani Hazretleri’nin annesine rastladı ve hurmaların birini ona verdi.

O hurmayı yiyince, meleklerden bir tanesi müjde olarak,

“Ey Hatun, kurtuldun” dedi.

Cibril-i Emin Aleyhisselâm,

“Ya Resûlullah, Senin bu sadakan, Hazreti Adem Aleyhisselâm’dan kıyamete kadar verilmiş ve verilecek olan bütün sadakalardan üstün oldu” dedi. Efendimiz de,

“Daha fazlası olmaz mı?” diye sordu. Cibril,

“Bu sadakan, kıyamet günü, dünyanın en büyük dağı olan,

Cebel-i Uhud gibi olacak ve ümmetinin günahlarına karşı olarak, terazinin sevap tarafına konulacak” buyurdu.


Kitaplarda, Efendimiz’in intikali anında, müşkilat yani güçlük, zorluk oldu diyorlar. Hatta indel mevt yani ölüm zamanı sekerat yani ölüm sarhoşluğu anında, yanındakiler, mübarek alnına su sürerlerken,

“Sübhanallah, ah mine’l mevt” dediğini söylüyorlar.

Ah mine’l mevt – Ah şu ölümden çektiğim gibi 


Zahmet ya da zorluk, Efendimiz için üç yönden olmuştur.

Biri, dünyadan ahirete göçmek, diğeri, dünyadan mufarakat yani ayrılmak, sonuncusu da ümmetinden ayrılmak.

Bu zahmetler sırasında, Cibril-i Emin Aleyhisselâm geldi,

“Cenab-ı Hak, Sana selam ediyor. Ümmetine, Cehennem’i haram etti” buyurdu. Sonra, Efendimiz’in gönlü rahat buldu, içi ferahladı.

İntikal başladı. Ebû Bekir Hazretleri,

“İntikal anında, mübarak ağzından, ‘Ümmeti, ümmeti’ duyuluyordu ve bazen de Refîk-i a'lâ yani yüce dost diyordu” buyurdu. Refîk-i a'lâ olan Cenab-ı Hak, Efendimiz’in mübarek ruhunun gidip duracak olduğu yerdir. Bakınız, ümmetinden ayrılmak istemeyen Efendimiz, ne kadar zahmet çekmiştir.

Efendimiz’in amellerinin sonuncusu tasadduk ve îsârdır yani sadaka etmek ve kendi ihtiyacı varken, başkasına vermek.

Bir kimseye böyle bir ibadetin en ufak kısmını yapmak bile nasip olsa, o kimse, yirmi dört bin Enbiyâ ve'l-Mürselîn Hazretleri’ne hizmet etmiş olan kimseden üstün olur.

Cenab-ı Hak, Efendimiz’in ümmeti için yedi bin kere yapmış olduğu münacatların yani duâların tamamına,

‘İstediğin her ne varsa, veririm’ cevabını verdi.

Efendimiz Aleyhisselâm’ın almış olduğu nefeslerinden sonuncusunun sevabına, bütün peygamberlerin hizmeti yetişemez.


Şerafeddin 1337


Zatların diğer menkıblerini okumak için lütfen ismine tıklayınız.
Hz. Muhammed S.A.V. Şeyh Şerafeddin K.S. Cibril-i Emin
Anahtar Kelimeler
Hz. Muhammed s.a.v. Cibril-i Emin Sidretü'l-müntehâ mirac-ı şerif