Yazı boyut :

Leyle-i Beraat hakkında anlatılan menakıb-ı Şerif'tir


Risâlet-meâb Aleyhi Efdal-üs-Salavat vesellem Efendimiz'in huzurunda , Kudüs-ü Şerif ve çevresinden pek çok ilim adamı , Hristiyan din adamı ve haberci bulunuyordu .

Bunların , Efendimiz hakkında pekçok görüş ve fikirleri vardı .

Kimisi hak Peygamber diyordu , kimisi şairdir (cinlerden ilham alan) , Kureyş kabilesini kendine bağlayıp , onlara reis olmak arzusu ile Peygamberlik iddiasında bulunuyor , diyorlardı . 

O zaman Kudüs-ü Şerif'te bir melik , yani padişah bulunuyordu . İsmi dahi Melik-ül Ceseb'di . Kendisi çok donanımlı biriydi . 

50 bin süvari her zaman emri altında bulunuyordu . Bu Emir'in yönetiminde bulunan memlekette , 3700 kadar rahib ve ilim adamı vardı ki , onların büyük çoğunluğu Kudüs-ü Şerif'te idiler . Bir gün Emir , bu rahip ve ilim adamlarını toplayarak onlara dedi ki , “Mekke'de birisi , Cenab-ı Hakk tarafından kendisine kitap verildiğini ve kendisinin Allah'ın Resulu olduğunu iddia ediyor . Siz bu mesele hakkında ne dersiniz ? Madem ki böyle bir iddiada bulunuyor , doğru olup olmadığını anlamak için bir çare düşünelim , ben Hak Resul olup olmadığını anlamak için gidip görüşeceğim” dedi. 

Emir , memleketin alimleri ve habercilerinden yüz kişi kadarını  seçerek , Mekke-i Mükerreme'ye doru yola çıktı . Fakat yola çıkmadan evvel bölge halkını toplayarak onlara dedi ki ,

“Ben Mekke-i Mükerremeye gidiyorum , bu Peygamberlik iddiasında bulunan kişiyi anlamak için . Eğer davasında doğru olduğunu ispat ederse , ben ona iman edip , onu tasdik edeceğim . Fakat sizi zorlamayacağım . İsterseniz , siz de iman edersiniz”

Bölge halkının önde gelenlerinden birisi dedi ki ,

“Ey Melik , emrinizde bulunan ilim adamları ve rahipleriniz O'nun Resul olduğunu kabul ederlerse , biz de bunu kabul ederiz ve O'na uyarız . Aksi halde , O'na nasıl uyup , takip edebiliriz ki” dediler . Melik dedi ki ,

“Siz emin olunuz ki ben bir ilim biliyorum , ve ayrıca halledilmesi gereken bir derdim de vardır . Elçi ve Peygamber olmayan bir kimse bu derdimi halledemez”

Bu çözüm üzerine , yüz kadar haberci ve rahibi de yanına alarak Melik-ül Ceseb Mekke-i Mükerreme'ye doğru yola çıktı .

Bu Melik ve Ebu Cehil arasında bir dostluk ve samimiyet vardı . Bu sebepten dolayı Ebu Cehil'in evinde misafir oldular .

Memleketin padişahı , bir de yanında yüz kadar alim ile birlikte ansızın evine misafir olarak gelince , Ebu Cehil büyük bir telaşa düştü . Acaba bunlar ne için gelmiştir diye düşünmeye başladı ama bunu bir türlü soramadı . Üç gün onları yedirip içirdikten ve dinlenmelerini sağladıktan sonra ,

“Acaba ne için şehrimize geldiniz ?” diye sordu .

Emir “Biz buraya ticaret ya da başka işler için gelmedik . Bölgenizde bulunan ve Peygamberlik iddiasında bulunan kimse ile görüşüp , bunun doğru olup olmadığını anlamaya geldik”

Ebu Cehil “Korkarım ki , O size sihir yapacaktır . Siz de bunun sihirlerine aldanıp , cahillik yapar ve inanırsınız”

Melik “Ben doğruyu da sihiri de bilirim . Ama benim bir derdim vardır ki , bunu Elçi yada Peygamber olmayan kimse halledemez .

Ben O'nu bu şekilde imtihan edeceğim . Eğer Hak Peygamber ve Elçi ise iman ederim , yok değilse burada biraz ticaret yapıp memleketime geri dönerim” diyince ,

Ebu Cehil “Bu iddia doğru bile olsa ben O'na iman etmem”

Melik “Sen ne kadar ahlaksız bir adammışsın , Hak , gerçek ortaya çıkınca iman etmemek nasıl birşeydir?” dedi .

Ebu Cehil biraz kızdı , fakat belli etmedi ayrıca Emir'in ister istemez imana geleceğini anladı . Ebu Cehil'in beli kırıldı .

Emir kendi arkadaşlarından , Mihran ismindeki rahibe dedi ki ,

“Git Muhammed'e söyle , kendisi ile görüşmeye geldik .

Kabul ederse görüşeşeğiz”

Mihran , Efendimiz'in huzuruna girip meseleyi bildirince , Efendimiz ertesi gün güneş doğarken , kendilerini kabul edeceğini  ve o vakitte beraberindekiler ile birlikte Hazret-i Hatice'nin evine gelmelerini teklif etti . Ve Emir'e iletmesi için dedi ki ,

“Her ne niyetle gelmiş iseniz , niyetiniz mutlaka ortaya çıkar”

Mihran Emir'e gelerek meseleyi anlattı . 

Resul-i Ekrem , Sahabe-i Kiram'dan bir kaçına haber gönderdi ,

“Yarın misafirlerimiz vardır , sizde buyurun ve Hazret-i Hatice-i Kübra'nın evinde toplanın”

Bunun üzerine , Efendimizin amcası Ebu Talib gelerek , 

“Ey kardeşimin oğlu , yarın misafirlerin geleceğini işittim . Onları yedirip içirmek ve güzelce ağırlamak lazımdır . Neye ihtiyacın olursa benden al , sen onlara bir deve kestir , yiyeceklerini hazırla , masraf bendendir” dedi .

Resul-i Ekrem son derece memnun oldu . Deveyi kestirip , yemek ve sofrayı hazır etti . Sahabe-i Kiram'dan bir kaç kişi de hazır olarak bulunuyordu . Emir beraberindekiler ile birlikte Efendimiz'in huzuruna geldiler .

Efendimiz onlara güzelce ağırladı , memnun etti ve kendilerine fevkalade bir ziyafet verdi . Yemekten sonra S.a.v. buyurdu ki ,

“Seyahatınızın gerçek amacı nedir?”

Emir “Seyahatten amaç ancak sizinle görüşmektir . Siz kimsiniz ve ne davasında bulunuyorsunuz?”

Resul-i Ekrem “Ben Abdullah'ın oğlu Muhammed'im . Annem Âmine'dir . Haşimoğulları kabilesindenim . 124 bin Elçi'nin dinlerini tamamlamak için geldim . Adem A.s’ın yaratılışından önce Peygamber oldum . Hiçbir Peygamber yada Elçi'nin ümmetlerinin imanları , benim Peygamberliğimi ve bana verilen Kitab'ı kabul etmedikçe , tasdik ve kabul edilmedi . Elçiliğim bütün alem için olup , Peygamberliğim sadece Ümmet-i Merhume'm (O'nu tasdik edip Hak yoldan ayrılmayanlar) içindir . Cenab-ı Hakk Teala Hz. diğer tüm Resullere bağışlamış olduğu mucizelerin hepsini bana bağışlamıştır . Kıyamete kadar da Peygamberliğim kalıcıdır”

Melik “Gök'te bulunan Melaike üzerine de Peygamber misiniz? Öyleyse onlara Peygamberliğinizi nasıl bildirirsiniz?”

Efendimiz buyurdu ki “Cenab-ı Hakk Teala Hz. benim hizmetime bir melek topluluğu verdi ki , onlar bütün yaratılmışlara Peygamberliğimi bildirirler”

Melik “Peki siz hayvanlar ve cansızlara nasıl bildirirsiniz , onlar için Peygamberliğiniz ve vekilliğiniz nasıldır?”

Efendimiz buyurdu ki “Üzerlerinde seyahat ettiğiniz hayvan ve develerinizi buraya getirdiğinizde size göstereyim”

Yüz adet deveyi Resulullah'ın huzuruna getirdiler . Hayvanların hepsi Kelime-i Şehadet getirdi .

“Elçiliğiniz ve Peygamberliğiniz bizim için de geçerlidir . Biz de Peygamberliğinizi kabul ettik” dediler .

Emir'in arkadaşlarından Mihran adındaki rahip ,

“Ya Muhammed , bir kimse hayvan ve cansızlara sihir yapıp onları konuşturabilir mi?” dedi .

Efendimiz “Hayvan ve cansızların söz söyleyip konuşabilmesi , sadece Peygamberlik verilmiş olan kimselerde olur” buyurdu .

Mihran “Hayvanlara olan Peygamberliğinizden , onlara bağışlanan  şeref nedir?” dedi .

Efendimiz cevap olarak “Her birinin tesbihatları dörtyüz derece artar , o kadar şeref meydana çıkar , ve hayvanatın arasında paylaşılır” dedi .

Bu sırada Hatice-i Kübrâ Radıyallahu Anha Hz’nin mübarek evinin önünde bulunan bir hurma ağacı , Resulullah'ın huzuruna yaklaşarak , Ku'ran-ı Kerim'i ve Peygamberliğini kabul ederek konuştu ve mevsimi olmadığı halde Efendimiz'in mucizesi olarak üzerinde yapraklar açtı ve ağaç hurma verdi . Efendimiz , Emir ve arkadaşlarına hurmadan ikram etti . Çekirdeklerinde Kelime-i Şehadet yazılıydı . Bu apaçık mucizeyi gördükten sonra Emir ,

“Ya Muhammed , benim iki derdim vardır , onları hallederseniz , ben sizi tasdik ve kabul ederim . Ve Peygamberliğinizi tasdik ile imanımız tam olur . Önce şu gökte bulunan ay yere inip , sizin Kitabınızı ve Peygamberliğinizi kabul ve tasdik etsin . Sonra benim bir derdim daha vardır . O derdi ancak beni yaratan Hak ile ben kendim bilirim . Başka kimse bilemez . Beni o derdimden de kurtarmanızı isterim” dedi .

Resul-i Ekrem S.a.v. Hz. buyurdu ki ,

“Bu ayın 14.gecesinde Ebu Kubeys Dağı'nda toplanalım . Orada arzu ettiğiniz meseleleri hallederiz”

Cenab-ı Cibril A.s. , Efendimiz'e gelerek bildirdi ki ,

“Cenâb-ı Rabbül-İzzet Hz. tarafından emredildi . Ay'a bildirdim . Resulullah senden ne arzu ederse kabul edip yapacaksınız diye bildirdim . Ve o gecede meydana gelecek mucize , kıyamete kadar ümmetiniz için merhamet sebebi olacaktır”

Resul-i Ekrem Hz. söz verilen vakitte , ashabın büyüklerinden birkaç kişi ile beraber misafirlerini de alarak dağa çıktılar . 

Ebu Kubeys dağı , dünyada ilk olarak yaratılan dağlardandır .

Ve Cenab-ı Resulullah'ı kabul ve tasdik ederek ona iman eden ilk dağdır . Ve göklerdeki meleklerin indiği dağdır .

O gece , bütün yaratılmışlara ders ve ibret olsun diye Ay'ın üstünde Lâ İlâhe İllallah Muhammedun Rasulullah yazılıydı .

Resul-i Ekrem Hz. , Hak Teala Hz.'ne yalvararak dua edip Ay'a işaret edince , Ay gökten yavaş yavaş yere yaklaştı . Ay 20 metre kadar yakınlaşınca , Resul-i Ekrem S.a.v.'in Peygamberliğini kabul ve tasdik ederek 2400 ayrı dil ile şehadet etti . Sonra dört parça olup , Efendimiz'in mübarek bedenine dokunarak yeniden birleşti . Orada bulunanlar bu olayı görüp şahit oldular . Sonra Ay secde etti .

Resul-i Ekrem S.a.v. Cenab-ı Hakk Teala Hz.’ne yalvardı ,

“Ya Rabbi , şu Ay'ın yaptığı secdenin , bereket ve sevabını ümmetim için bağışlamanızı dilerim”

Cenâb-ı Rabbül-İzzet Hz. ,

“Ay'ın yaptığı secde , ümmetinizden 6700 kimsenin kabul olmayan secdelerine kefarettir . Bu gece olduğu gibi kıyamete kadar bu mucizeniz geçerlidir . Her Şaban ayının 14. gecesinde , Ay'ın yapmış olduğu secdeyi , 6700 kişinin kabul olmayan secdeleri için kefaret olarak kabul ettim . Bu her sene için böyledir” diye buyurdu .

Resul-i Ekrem Efendimiz buyurdu ki ,

“Eyyühel Melik , senin evinde başı ve diğer uzuvları belli olmayan bir evladın vardır . Sadece bir et parçasından ibarettir . Cenab-ı Hakk senin evladının bütün uzuvlarını bağışladı ve kendisi için fevkalade bir güzellik bağışladı”

O bir saat içinde , Melik-ül Ceseb ile arkadaşları iman ettiler . Mekke-i Mükerreme'den 47 kişi dahi o gece imanla şereflendiler . Ceseb'in kalbi , iman nuruyla doldu . Kendi evine dönmek için çok acele ediyordu . Evine varınca , sapasağlam bir kızın kendisini karşıladığını ve baba diyerek kendisinin elini öptüğünü gördü .

Ceseb dedi ki , “Sana ne oldu kızım? Sen nasılsın?”

Kızı , “Rüyamda Resul-i Ekrem'i gördüm . Sen ona iman ediyordun . Bende iman ettim . Bu günden sonra dünya bana haram oldu . Bir sene boyunca sadece bir bardak süt içerim , senede bir kere abdest alırım . Hak Teala Hz.’ne ibadet edeceğim . Hz. Resulullah'ı görüp , iman ettiğimde ne kadar ibadet ve çeşidi varsa hepsini ezberledim” dedi .

Kız bir sene içinde , söz verdiği şekilde ibadetle meşgul oldu . Sonra Efendimiz S.a.v’i görmek arzu etti . Efendimiz Medine-i Münevvere'de idi . Oraya gitti ve orada vefat etti . Mezarları da oradadır . Cenab-ı Hakk , kabrinde 2400 meleği görevlendirdi ve kıyamete hadar hergün türlü türlü 2400 rahmet indirecektir . 

Bu kız Ümmet-i Merhume'den olup , Cibril A.s'ın ilk defa cenaze namazına katılmış olduğu Emir'in kızıdır . 

Cibril A.s. , her Şaban ayının 14. gecesinin kurtuluş gecesi olduğunu bildirdi . Ve o gecenin şerefinin , Allah Katı'nda Kadir Gecesi'nin şerefine benzer olduğu açıklandı .

Tesbih namazını da Efendimiz S.a.v’e tarif etti . 

Bahsedilen gece yani Şaban ayının 14.gecesi , makbul ve uygun olan namaz tesbih namazıdır . Çünkü Cibril A.s. , Efendimiz S.a.v’e , Hak tarafından bu şekilde bildirmiştir .

Bu namaz üç değişik anlatıma göre üç şekilde kılınmıştır .

Bunlardan bizim kılacağımız namaz ise ,

Önce niyet eder, Allah rızası için iki rekat tesbih namazına diye. Tekbirden sonra Süphâneke okur. Fatiha'ya başlamadan önce 11 kere Sübhanallahi Velhamdülillahive la ilahe İllallahu Vallahu Ekber der. On birinciye Vela havle vela kuvvete illa billahilaliyyil azim ilave eder.

Sonra, Fatiha-i Şerif ve Zamm-ı Sûre okur.

Birinci rekatda, Kafirun , ikinci Rekatda İhlas-ı Şerif sûresini okur. Zamm-ı Sûrelerden sonra yine on bir kere Sübhanallahi Velhamdülillahi okur.

Sonra Rükûya varır. Rükûda da on bir kere okur. Rükûdan kalkınca yine on bir kere okur.

Sonra Secdeye varır. Secdede de on bir kere okur. Secde arasında yine on bir kere okur.İkinci secdeye varır. Yine on bir kere okur.

Sonra Kıyama kalkar.

İkinci Rekatda da aynı şekilde okur.

Sonra Tahiyyat-ı Şerif'e oturur. Selam verir.


Zatların diğer menkıblerini okumak için lütfen ismine tıklayınız.
Hz. Muhammed S.A.V.
Anahtar Kelimeler
Şaban ayı leyle-i beraat