Yazı boyut :

İMÂM AHMED BİN HANBEL R.A. HZ.'NİN ÜSTAZI VEMÜRŞİDİ OLAN BİŞR-İ HÂFÎ HZ.'NİN MENKIBESİ


Bişr-i Hâfî Hazretleri, aktâb-ı erbaa yani dört büyük kutuptan biri ve hem de mücâb-üd dave yani tüm duaları kabul olunmuş bir kimse idi. Cenab-ı Hakk’ın kabul etmediği bir münâcat yani duası kalmamıştı. (dört büyük kutup, Seyyid Abdülkadir-i Geylâni, Seyyid Ahmed-i Bedevî, Seyyid Ahmed-i Rufâî ve Seyyid İbrahim Desukî)

Dünyadan intikali, ayrılışı yaklaştığı zaman, Efendimiz Aleyhisselâm kendisini davet etti ve bir Ramazan, Câmiu’l-kebîr ya da Zeytûne Camii’nde otuz gün teravih namazı kıldı. Her akşam oruç açarken asrında bulunan ümmet fertlerini anarak, zikrederek dua ederdi. “Oruç tutan tüm ümmet fertlerinin, oruçlarını kabul ettim.” diyen hâtıf (sesi) duymadan orucunu açmazdı.

İkinci olarak, o gün tuttuğu orucu, oruç tutmayan ya da tuttuğu oruçta eksiklik, noksanlık olan kimselere hediye ederdi. 
Bu hediyesi kabul edilip, “ümmet fertlerinden oruç tutmayan bir tek kimse kalmadı” hâtıfı gelmeden orucunu açmazdı.

Oruç açarken yedikleri, bir dirhem kadar ekmek (3 gr) ve yedi zeytindi. O sene Ramazan-ı Şerif’te yaptığı hizmet sayesinde, ümmet içinden oruç tutmayan kalmadı. Ve aynı sene içinde, buna benzer bin iki yüz hizmet tamamladı. Son olarak bayram namazını kılmadan önce bir dua etti. Duasına başlarken, yüz yirmi dört bin büyük Peygamber’in Şerefli Ruhları orayı şereflendirdiler.

Münâcat ederken:
“Ya Resûlullah, şu yapmak üzere olduğum münâcatın sebebi, kılacak olduğum bayram namazının, ümmetiniz içinden Ferâiz-i İlâhiye yani farzlarını tamamlayamamış olan ümmet fertlerine kefaret, karşılık olmasını Cenab-ı Hak’tan istemek içindir. Bu isteğimi Size havale ediyorum, Ya Resûlullah, benim aracım sizsiniz” dedi.

Resûlullah Aleyhisselâm:
“Sen çok büyük bir şey istedin. Ama bu isteğini, senin sulbun (soyundan) gelecek olan evlatların hürmetine diye Cenab-ı Hak’tan isteyeceğim” diye cevap verdi.

O sırada Cibril Aleyhisselâm nazil olarak (gelerek) ve Cenab-ı Hakk’ın selamını getirip, 
“Cenab-ı Hak Azze veCelle Hazretleri, Bişr-i Hâfî’nin kılacağı bu bayram namazını ümmetin eksik kalan farzlarından kefaret olarak kabul buyurdu.” diye bildirdi.

Tekrar olarak, Cenab-ı Hak’tan,
“Bişr-i Hâfî’nin namaz kılarken söylediği on iki tekbirin her biri yani her Allahu Ekber, bir asra kefaret, kurtuluş oldu. Bin iki yüz sene içinde gelecek olan ümmetin, kalan oruç, namaz ve diğer ibadetlerinin içinde kalan eksiklikleri tamamlayacak hizmet oldu.” şeklinde yüz hâtıf ile bildirildi. Bu namazdan sonra, yüz yirmi dört bin Peygamberân Aleyhimüsselâm, hem Bişr-i Hâfî’nin bayramını hem de yapmış olduğu bu kutsal hizmeti birer birer tebrik ettiler. “Bizim ömürlerimiz boyunca yaptığımız hizmetlerden daha yüce olan bu hizmet sana bereketli olsun.” dediler ve sonra,
“Ya Seyyidi'l-Mürselîn, Peygamberlerin Efendisi, bu kutsal hizmetin, kendisi hürmetine kabul olunan kimseyi görmek arzu ederiz.” dediler.

Efendimiz Aleyhisselâm:
“Ya Bişr-i Hâfî, sen bu evladını biliyor musun?” diye sordu.
“Bilmiyorum, Ya Resûlullah.” diye cevap verdi Bişr-i Hâfî.

Efendimiz Aleyhisselâm:
“Bu senin yirmi beşinci kuşaktan oğlun, Sedîdüddin’dir. Onun yardımı ile gerçekleşen bu hizmet, bu evladının kendi asrında yapacağı hizmetlere karşılık bir nokta gibidir” buyurdular.
Bişr-i Hâfî ertesi sene, yine Efendimiz Aleyhisselâm’ın daveti ile Ramazan’da Ravza’ya gitti. İlk gece, on iki bin kişi ile Ravza-i Mutahhara’ya girdiler. Ravza’dan bir kimse kalkıp,
“Bu cemaatin içinde, Bişr-i Hâfî var mı?” diye sordu.

Bişr-i Hâfî,
“Benim.” diyerek ayağa kalktı. Bu kimse, “Ben Kutb-ül Mutasarrıfin ve Hediyyetü'l Rahman’ım. Söz söyleyiniz, sana emrediyorum. Kıyamete kadar gelecek ümmete yetecek olan orucun niyetini yap” dedi.

Bişr-i Hâfî,
Ya Hediyyetü'l Rahman, ben bu kadar çok ümmete yeterli gelecek niyeti yapamam. Ancak benim zamanımda bulunan ümmete yetecek niyeti yapabilirim” dedi.

Bişr-i Hâfî, Kutup ile konuşurken, Efendimiz Aleyhisselâm,
“Ya Bişr-i Hâfî, benim ümmetim için şimdiye kadar yapmış olduğun hizmete karşılık, mükafat verme zamanı geldi, içeriye gel.” buyurarak, Hücre-i Saadet’ten seslendi.

Bişr-i Hâfî, bu Ayet-i Kerime’yi okuyarak, Resûlullah (s.a.v.)’in huzuruna girdi. Yüz yirmi dört bin Peygamberân Hazeratı da orada idiler. 
Yakazaten ve müşahededen yani uyanık olarak ve gözlemleyerek, Efendimiz Aleyhisselâm ile konuştu.

Efendimiz,
“Ümmetimin züefa, yetim ve miskinlerine yapmış olduğun hizmetler için mükafat vermek üzere seni çağırdım.” buyurdu.

Bişr-i Hâfî Hazretleri,
“Ya Resûlullah, benimle birlikte on iki bin kişi daha var, onlara da mükafat verir misiniz?” diye sordu.

Efendimiz Aleyhisselâm:
“Ziyaret yaparken, onlara da bakarım” dedi ve sonra, “Kıyamete kadar gelecek olan ümmetimin amellerinden kalan eksiklikleri tamamlamak için, senin oğlun gelecek, sen bekle.” buyurdu. O an Sedîdüddin orayı şereflendirdi. Bişr-i Hâfî ve bütün Peygamberler kendilerinden geçtiler. Efendimiz Aleyhisselâm’ın teveccühü ile uyandılar. Sedîdüddin, bir Yasin-i Şerif okuma zamanında, bütün ümmet fertlerinin isimlerini anarak, hepsine yetecek orucun niyetini yaptı. Bütün ümmetin tevhid, tasdik ve amellerinden kalan eksiklikleri tamamlayarak niyeti yaptı. Sedîdüddin Hazretlerinin bu hizmetine Ashab-ı Kiramdan Sıddîk-ı Ekber Radiyallahu Anh, Peygamberlerden İbrahim Aleyhisselâm ve Meleklerden Cibril-i Emin Aleyhisselâm şahit oldular.

İbrahim Aleyhisselâm:
“Ya Rahmeten li'l-Âlemîn, bu hizmeti üzerine, bu Bişr-i Hâfî kıyamet günü, Allah c.c. Huzuruna ne kadar fazilet ve nasıl bir nur ile çıkacaktır?” diye sordu. Efendimiz Sallâllahü Aleyhi ve Sellem:
“Cenab-ı Hakk’ın yarattığı bütün mahlukatın, insanlar için yarattığı bütün âlemlerin ve hatta Arşu'r-râhmân’ı dolduran âlemlerin yaptığı ibadetlerin nuru ile mahşere çıkacaktır” buyurdu.

Bu sözler üzerine Bişr-i Hâfî:
“Ya Resûlullah, bu bana söz vermiş olduğunuz Hazine-i İlahîyye’yi bütün Peygamberlerin şahitliği huzurunda, Senin ümmetine bağışladım. Ben Allah huzuruna, çıplak olarak çıkacağım” dedi.
Resûlullah Aleyhisselâm çok memnun oldu. “Bu da senin evladının hediyesidir.” buyurdu.


Kıyamet günü Cibril Aleyhisselâm halkı mahşere davet etmeye başladığında, ilk olarak Efendimiz Aleyhisselâm’a gider. Efendimiz kalktığı zaman, “Ya Cibril, benim ümmetim nerede? Onlara ne yaptın?” diye sorar.

Cibril Aleyhisselâm:
“Beni ve Seni yaratan Allah’ın emriyle, bir kimseyi kaldırmadan ilk önce Sana geldim” diye cevap verir. Efendimiz Aleyhisselâm o saatte beş yüz bin mürşidi davet eder. Bunların içinde Bişr-i Hâfî de vardır.

Peygamberimiz Aleyhisselâm,
“Size emanet olarak verilmiş, etbanıza yani size tabi olanlara bakın. Onları zahmet ve zorluklara karşı koruyun” diye emreder. Efendimiz Aleyhisselâm’ın huzurunda, her bir mürşid, kendine bağlı olanları görür ve onlar ile ilgilen mevazifelerini, üstlerine alırlar. Bu evlat içinden, üç yüz bir kimse şu an hayattadır.

Sedîdüddin, 1351 senesinde dünyaya gelmiştir. Seyahat edecek, Seyyid-i Kâinat Aleyhisselâm’ı da ziyaret edecektir. Efendimiz Aleyhisselâm huzurunda, elli bin münâcat edecektir. Bu münâcatlar şimdiye kadar hiçbir Peygamber ya da Evliyâ’nın yapamadığı münâcatlardan olacaktır. Kendi zamanı olsun ya da önceki zamanlar olsun, bu münâcatlarında adı anılmayan bir ümmet ferdi eksik kalmaz.

Zatların diğer menkıblerini okumak için lütfen ismine tıklayınız.
Hz. Muhammed S.A.V. Ebu Bekir es-Sıddîk R.A. Sedîdüddin Hz.
Anahtar Kelimeler
sadakanın sevabı ramazan-ı şerif ramazan fitresi Bişr-i Hafi hz. İmam Ahmed Bin Hanbel ra. Sedîdüddin hz. Kutb-ül Mutasarrıfin Hediyyetü'l Rahman Ramazan ayı